Volume: 12 Issue: 4 - 2017 | |
Hide Abstracts | << Back | |
FRONT MATTER | |
1. | Megaron 2017-4 Full Issue Pages I - IV |
ARTICLE | |
2. | Perceptual Evaluation of the Mosque Facades of Different Periods: Preference, Complexity, Impressiveness, and Stimulative Hatice Derya Arslan, Kemal Yıldırm doi: 10.5505/megaron.2017.34635 Pages 511 - 523 Bu çalışmada, ülkelere, mimari akımlara ve dönemlere göre farklı olarak yapılmış cami cephelerinin insanlar tarafından nasıl algılandığının irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda, Osmanlı, Selçuklu ve Cumhuriyet Dönemi olmak üzere 3 farklı gruba ayrılan 16 adet cami cephe görseli, 100 kişi tarafından anket yolu ile analiz edilmiştir. Anketlerde karmaşıklık, beğeni, etkileyicilik ve uyarıcılık olarak seçilen dört farklı sıfat çifti beş basamaklı anlamsal farklılaşma ölçeği ile değerlendirilmiştir. Yapılan analizlerle seçilen değişkenler arasındaki farklılıkların istatistiksel açıdan anlamlı olduğu görülmüştür. Çalışmada cami görselleri üzerinden elde edilen verilerin karmaşıklık, beğeni, etkileyicilik ve uyarıcılık gibi kavramlar arasındaki ilişkisi tespit edilmiş ve beğeni ile karmaşıklık arasında ters U şekilli bir ilişkinin olduğu görülmüştür. Çalışmada yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi gibi sosyal faktörlerin cami algısında ne ölçüde etken olduğunu saptamak için tek yönlü varyans analizi yapılmıştır. Analizlere göre erkek katılımcıların kadınlara göre camilerin algısal değerlendirmesinde daha seçici ya da eleştirel oldukları tespit edilirken, orta yaş (36-50 arası) katılımcıların genç (22-35 arası) katılımcılara göre daha eleştirel olduğu görülmüştür. Benzer şekilde eğitim seviyesinin artması da cami değerlendirmesinde seçiciliği artırmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, Osmanlı dönemi camilerinin diğer dönemlere ait camilere göre daha kompleks olduğu görülmüş buna rağmen daha çok beğenilmiş ve etkileyici bulunmuştur. It was aimed in this study to determine the effects on the perceptual evaluations of participants for the design differences of mosque facades that were shaped according to periods, countries and architectural trends within the geographical boundaries where the Islamic religion spread. With this purpose, 100 participants treated in 3 groups (Seljukid period, Ottoman period and Turkish Republic Period) were evaluated with the semantic differentiation scale, which covered the variables of preference, complexity, impressiveness and stimulative of the facade visuals of 16 different mosques. In conclusion, the data obtained on the mosque visuals, which were used in the survey study, showed that there was a statistically significant differences among the variables of complexity, preference, impressiveness and stimulative and it was determined that there was a reverse U-shaped relationship between the variables of preference and complexity in the evaluation of mosque. Then, to examine the effect of age, gender and education level on participants evaluations of the mosque visuals, the one-way analysis of variance was applied. Accordingly, it was determined that the male participants displayed a more negative approach compared to female, middle-aged participants (36-50 years of age) compared to young participants (22-35 years of age), participants with higher education compared to participants with secondary education. According to results; the Ottoman period mosques were more complex compared to the others, they were preferenced more and found to be even more effective and stimulating. |
3. | A Survey on the Current State of Lighting Design Education in Interior Design Programs in Turkey and Northern Cyprus Sezin Hatice Tanrıöver, Kenan Eren Şansal doi: 10.5505/megaron.2017.09815 Pages 524 - 530 Bu makale, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’taki içmimarlık bölümlerinde verilmekte olan aydınlatma tasarımı eğitiminin mevcut durumunu ve aydınlatma tasarımı eğitiminde farklı bir yaklaşımın benimsenmesinin gerekli olup olmadığını anlamak için gerçekleştirilen iki aşamalı bir çalışmanın sonuçlarını sunar. İlk aşamada, aydınlatma tasarımı için verilmekte olan lisans ve lisansüstü özel dersler ile bu konuyu içermekte olan ilgili diğer genel dersler hakkında bilgi toplanmıştır. İkinci aşamada, bölüm başkanları ile temas kurularak, aydınlatma tasarımı eğitimine yaklaşımları ile ilgili olarak bilgi talep edilmiştir. İlk aşamanın sonuçları, konu ile ilgili zorunlu derslerin sayısının az olduğunu, uygulama yapılan ders saatlerinin yetersizliğini, haftalık ders saatlerindeki farklılıkları, ders kredilerindeki farklılıkları ve aydınlatma tasarımı ile ilgili derslerin lisansüstü programlarında çok fazla yer bulamadığını ortaya koymuştur. Katılımcıların geribildirimleri ile elde edilen ikinci aşamanın sonuçları, tesis ve ekipman eksiklikleri, zorunlu derslerin az olması ve eğitim kurumları ile sanayi arasındaki sınırlı işbirliği ile ilgili sorunların giderilmesi gereğini işaret etmektedir. Bu bulguların ışığında, iç mekan tasarımı bölümlerinde verilmekte olan aydınlatma tasarımı eğitimi için farklı bir yaklaşımın benimsenmesinin gerekli olabileceği düşünülmektedir. This paper presents the results of a 2-phase study conducted in order to understand the current state of lighting design education in interior design departments in Turkey and Northern Cyprus, and to report whether or not there is a need to adopt a different approach to lighting design education. In the first phase, information about undergraduate and graduate courses offered specifically for lighting design and those that include lighting design in addition to other building sciences, such as acoustics and HVAC, was gathered. In the second phase, department chairs were contacted and asked to comment on their approach to lighting design education. The results of the first phase revealed the lack of compulsory courses in the subject, an inadequacy of practical course hours, variations in the weekly hours of courses, differences in the credit values, and a scarcity of graduate programs with courses in lighting design. The results of the second phase, obtained in the statements of respondents, pointed out issues to be addressed regarding the lack of facilities and equipment for practice, the number of compulsory courses, and limited collaboration between industry and universities. In the light of our findings, it is thought that it may be necessary to adopt a different approach to lighting design education in the departments of interior design. |
ARTICLE (THESIS) | |
4. | The Reflection of Changing Social Structure in Architectural Structure: Diyarbakır Example Havva Özyılmaz, Sare Sahil doi: 10.5505/megaron.2017.96636 Pages 531 - 544 Geleneksel evler tarihsel, kültürel ve yapısal olarak oldukça önem arz eden yapılardır. Geleneksel evler sosyal yaşamda meydana gelen değişikliklere bağlı olarak uzun süreli kullanımlarda çeşitli nedenlerle değişime uğramakta ve kullanıcı gereksinim ve isteklerine yanıt veremez duruma gelebilmektedir. Bu çalışma geleneksel Diyarbakır evlerinde sosyal yapıya bağlı değişen fiziksel değişimi incelemeyi hedeflemektedir. Anadolu’nun tarihi bir kenti olan Diyarbakır’da beş asırlık bir dönemi kapsayan, geçmiş kültürel değerleri barındıran tarihi geleneksel evler vardır. Geleneksel evler özgün niteliğini 1950’ li yıllardan sonra nüfus artışı ve çarpık kentleşmenin etkisi ile yitirmeye başlamıştır. Geleneksel Diyarbakır evleri geçmişte kalabalık, geniş ataerkil ailelere göre tasarlanmış ve dönemin kültürel, sosyal ve ekonomik yaşamını içinde barındırmıştır. Bugün yine kalabalık alt gelir grubunun içinde yaşamakta olduğu bu evler değişmiş, kullanım bakımından geçmişteki anlamını tamamen yitirmiştir. Sosyal yapı değişiminin mimari yapıyı nasıl etkilediğinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada geleneksel Diyarbakır evlerinde anket çalışması yapılarak kullanıcı profili belirlenmeye çalışılmış, yerinde yapılan gözlem ve inceleme sonuçları ile literatür taraması sonucu elde edilen bilgiler de ele alınarak fiziksel değişimler incelenmiştir. Evlerin tarihsel süreçte uğradığı değişim boyutunun belirlenmesi için yerinde yapılan incelemelerle evlerin orijinalindeki durumu göz önüne alınarak uğradığı fiziksel değişimler değerlendirilmiş ve sunulmuştur. Traditional houses are historically, culturally, and structurally important buildings. Traditional houses may change for a variety of reasons over time due to changes in social life. For example, they may no longer respond to user needs and desires. The aim of this study was to examine physical changes made to traditional Diyarbakir houses that occurred as a result of the social structure. Diyarbakir, a historical city of Anatolia, has traditional houses that include past cultural values that date back 5 centuries. After the 1950s, the original character of traditional houses began to be lost with the impact of population growth and unplanned urbanization. The traditional houses were designed for the large, patriarchal families of the past. Today, typically, lower income groups live in these houses. In terms of usage, the earlier meaning has been completely lost. This study was conducted to analyze how changes in social structure affect architecture. Physical changes made to traditional Diyarbakir houses were catalogued in on-site examinations, the residents were surveyed in an effort to determine a user profile, and an analysis was performed to assess the changes observed. |
RESEARH BRIEF | |
5. | Memory Box: An Experiment in Urban Collective Memory Tuba Doğu, Melis Varkal Deligöz doi: 10.5505/megaron.2017.09226 Pages 545 - 552 Kentsel tasarımda kullanıcı katılımına verilen önem son yıllarda tüm dünyada artış göstermektedir. Türkiye’de de gerek yerel yönetimlerin teşviği, gerekse sivil insiyatifler ve mahalle örgütlenmeleriyle kentsel mekânların şekillenmesini gözlemlemek mümkündür. Buradan yola çıkan bu çalışma, 1960’lardan bu yana İzmir Güzelyalı’da yer alan bir kültür mekânının mahalleli eliyle dönüşümünü inceler. Sözlü tarih çalışmalarına yeni bir yöntem önerisi sunar ve mahallelinin ne denli etkin olduğunu okumak adına bir hatırlama süreci kurgular. Bu kurgu, kolektif bellek üzerinden kamusal bir yerleştirme olup, anlatılar ardındaki kolektif motivasyonu inceler. Amaç, geçmişi günümüzde okuyarak, kentsel mekânlarda yeni sivil eylemlere ışık tutmaktır. Worldwide, attention to user participation in shaping urban environments has grown in recent years. In Turkey it can be seen in the efforts of local authorities, civil initiatives and neighborhood organizations. This study examined the bottom-up transformation of a cultural space that exists in Izmir since the 1960s, in the neighborhood of Güzelyalı. A new technique in oral history studies of simulating and curating a remembering process was proposed to reveal how civic empowerment developed and operated. The process examined the narratives behind collective action through a reading of the collective memory. Re-reading the past in the present can generate new processes of civic engagement and action in urban spaces. |
ARTICLE (THESIS) | |
6. | A Research Project on the Traditional Urban Texture of Gedikpaşa Zeynep Arsan Ozan, Banu Çelebioğlu doi: 10.5505/megaron.2017.21347 Pages 553 - 571 Bu çalışma; İstanbul ili, Fatih ilçesi, Gedikpaşa semtinin tarihi gelişimi, sosyal ve fiziki değişim sürecinin araştırılması, semtte yer alan korunması gerekli kültür varlıklarının belgelenmesi, semtin sosyal ve fiziksel dokusunun sürdürülebilirliğine yönelik önerileri içermektedir. Tarihi Roma dönemine kadar uzanan Gedikpaşa semti farklı etnik grupların yüzyıllarca bir arada yaşadığı ve bu grupların sosyo-kültürel özellikleriyle zenginleşmiş bir yerleşmedir. Fatih döneminden başlayarak çeşitli devirlerde semtte inşa edilen anıtsal yapılar, 19. yüzyıla tarihlenen geleneksel konut dokusu ve aksiyal sokak yapısı semtin ana görüntüsünü oluşturmaktadır. Yerel halkın semti 1960’lardan itibaren terk etmeye başlamasıyla, Gedikpaşa öncelikle sosyal, sonrasında fiziksel değişim dönemine girmiştir. Yüzyıllar boyunca konut alanı olarak kullanılan bölge ticari bir alana dönüşmüş, geleneksel doku büyük ölçüde yok olmuştur. Günümüzde ise semtin ticaret ve turizm ağırlıklı bir bölgeye dönüştürülmesi planlanmaktadır. Çalışma kapsamında Gedikpaşa semtinin geçmişteki ve günümüzdeki durumu belgelenmiş, sahip olduğu sosyo-kültürel ve mimari özellikleri tespit edilmiştir. Bu analizler ışığında bölgedeki sosyal ve fiziki dokunun nitelikli, sürdürülebilir bir kimliğe sahip olmasına yönelik öneriler geliştirilmiştir. This study consists of research about the historical development of the Gedikpasa neighborhood in the Fatih district of Istanbul, Turkey, an analysis of the social and physical changes in this neighborhood over the centuries, documentation of existing historical buildings, and a recommendation about preserving and restoring the cultural heritage of Gedikpasa. Gedikpasa was established in Roman times. Various ethnic groups have lived and co-existed in the district over the centuries and have contributed to the diverse socio-cultural characteristics of the neighborhood. Monuments were built during the reign of Fatih Sultan Mehmet and the traditional building architecture of Gedikpasa, consisting of a grid street plan formation, was formed in the 19th century. Local residents of Gedikpasa started to leave the neighborhood in the 1960s, which led to a social change, followed by an architectural change. Gedikpasa was transformed from a mainly residential area into a commercial area, and as a result, the traditional characteristics have largely disappeared. Today, Gedikpasa is mainly ruins. The local government has plans in place to convert the neighborhood into a touristic and commercial area. As part of this study, both the historical and the current state of Gedikpasa were documented, and socio-cultural and architectural features were analyzed. A recommendation for the preservation and restoration of the social and physical heritage of the district was developed as a result of this analysis. |
ARTICLE | |
7. | A Study of the Original Drawings of the Hejaz Railway Headquarters Building Türkan İrgin Uzun, Mahmoud Zein El Abidin doi: 10.5505/megaron.2017.23865 Pages 572 - 588 Hilafetin son büyük projesi olarak kabul edilen Hicaz Demiryolu, Osmanlı İmparatorlu’ğunun 19. yy’ın ikinci yarısında gerçekleştirdiği önemli projelerden biridir. Bu konuda yerli, yabancı çeşitli araştırmacılar tarafından kitap, makale ve tezler yazılmıştır. Ancak bölge için inşası düşünülen Hicâz Demiryolu Müdiriyyet-i ‘Umûmiyyesi Binası Projesi hiç gündeme gelmemiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde yer alan özgün çizimlere ve 6000’e yakın BOA belgelerinin taranmasının ardından, Hicaz hattı ve Müdüriyyeti ile ilgili tarihsel ve siyasal gelişmeler ele alınarak “Hicaz Müdüriyyet-i Umumiye Binası Projesi” makalede konu edinilmiştir. İmparatoluğun desteklediği ve Milli Mimari döneminin özelliklerini yansıtan yüksek nitelikli bu projenin plan ve cephe özellikleri, kapsamlı olarak ilk defa gün ışığına çıkarılarak çizimlerdeki mimari yaklaşım karşılaştırmalı değerlendirmelerle ortaya konulmuştur. Makalenin asıl amacı, Evkaf Ser mimarı Kemaleddin Bey yönetiminde tasarlanan, İnşaat ve Tamirat müdür ve Mimarı Ali Talat Bey’in onayladığı ve Mukbil Kemal’in mimar olarak görev aldığı “Hicâz Demiryolu Müdiriyyet-i ‘Umûmiyyesi Binâsı Projesi” olarak adlandırılan çizimlerin incelenmesiyle alana yeni bir açılım sağlamak ve yeni araştırma ve değerlendirmelere ışık tutmaktır. The Hejaz Railway, considered the last major project of the Caliphate, was an important project of the Ottoman Empire in the second half of the 19th century. Books, articles and theses were written about the project by numerous domestic and foreign researchers, but the “Hicaz Railway Müdüriyyet-i Umumiyesi Project,” which was meant to serve and strengthen the region, was never truly completed. This study is a review of the original drawings found in the archives of the General Directorate of Foundations and some 6000 BOA documents, as well as the historical and political developments related to the project. The plan and facade features of this high-quality project supported by the empire and reflecting the style of the national architect have been introduced for the first time in detail with evaluations of the architectural approach. The aim of this article was to provide new insight and information to researchers on the work of architects Kemaleddin, Ali Talat and Mukbil Kemal. |
8. | Urfa Sheikh Mas’ud Khorasani Zawiya Mustafa Güler doi: 10.5505/megaron.2017.43650 Pages 589 - 604 Zâviyeler, bir tarikata bağlı dervişlerin, bir şeyhin idaresinde, birlikte yaşadıkları ve genellikle de yoğun şehir yerleşimlerinden uzak, daha ziyade kırsal alanlara kendi imkânlarıyla yerleşmesi-zâviyelerini inşa etmesiyle oluşmuş yapılardır. Şeyh Mes’ud Horasani Zâviyesi de, Urfa iç kalesinin güneyinde, Top Dağı’nın güney eteklerinde bulunmaktadır. Dağlık bir alanda bulunan ve yapıldığı dönemde şehir dışında olan zâviyenin yakınlarında mağara yerleşimleri ve sarnıçlar da bulunmaktadır. İnşa ve bani kitabesi bulunmayan Şeyh Mes’ud Horasani Zâviyesi’ni, 12. yüzyıl sonu ile 14. yüzyılın son çeyreği arasına tarihlendirebilmek mümkündür. Zâviye, mimari olarak kare planlı merkezi bir avlu ile avlunun etrafında yer alan mekânlardan ve mezar odasından-türbeden oluşmaktadır. Avlusunun üzeri ise yarıya kadar örülmüş, üzeri (ortası) açık bir kubbeyle örtülüdür. Şeyh Mes’ud Horasani Zâviyesi, içerisinde Şeyh Mes’ud’un mezarı ile türbesinin bulunmasıyla ve son zamanlarda etrafındaki yerleşimin çok artmasıyla, günümüzde bir ziyaretgâha dönüşmüş durumdadır. Bu çalışmada, Şeyh Mes’ud Horasani Zâviyesi, mimari olarak incelenerek, yapının mimarlık tarihi açısından değerlendirilmesi ve tanıtılması amaçlanmaktadır. Zawiyas are places where dervishes belonging to a tariqa live together under the care of a sheikh. Often, they are built far from large urban settlements in rural areas using only their own abilities and possessions. Sheikh Mas’ud Khorasani Zâwiya is located on the southern skirts of Top Mountain, to the south of the inner city of Urfa. There are also cave settlements and cisterns in the vicinity. The origin of the Sheikh Mas’ud Khorasani Zâwiya, which has no building marker or builder epitaph, has been dated to between the end of the 12th century and the last quarter of the 14th century. The facility consists of a central courtyard with an architectural square plan with rooms around the courtyard from the grave room to the tomb. The courtyard is half-covered with a dome. Sheikh Mas’ud Khorasani Zâwiya has become a pilgrimage site now, due to the presence of the grave and tomb of Sheikh Mas’ud and the recent increase in the number of settlements around it. This research is an architectural and historical examination of the Sheikh Mas’ud Khorasani Zâwiya. |
ARTICLE (THESIS) | |
9. | Geometry in Umayyad and Abbasid Art Selim Kılıçoğlu, Nuran Kara Pilehvarian doi: 10.5505/megaron.2017.65882 Pages 605 - 618 Mimarinin vazgeçilmez unsurlarından biri süsleme ve dekoratif elemanlardır. Bu alandaki kaynaklarda “Erken İslam Dönemi” olarak adlandırılan 9. yüzyıla kadar olan süreçte daha sonraki İslam devletlerinin süslemelerine temel oluşturan Emevi ve Abbasi süsleme anlayışı 7. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar gelişim göstermiştir. Bu yüzyıllar arasında oluşan Erken İslam süslemelerinde hakim olunan coğrafyada İslamiyet öncesi uygarlıkların süsleme teknikleri ve motifleri de kullanmıştır. Böylece oluşan yeni sentez Emeviler Dönemi’nde başlayıp, Abbasi Devleti döneminde özellikle Orta Asya’dan askeri güç olarak gelen Türk nüfusunun artması ile yeni kültür ve sanat etkileriyle şekillenmiştir. Bir başka değişle Doğu Roma, Sasani, Arap, Türk kültür ve sanatlarının etkileriyle Erken İslam yapılarının süsleme programları oluşmuştur. Bu sentez sanat içerisinde geometrik süsleme anlayışı sıklıkla kullanılmıştır. Tüm bu süsleme programlarının temel formu dairedir. İslam Sanat ve Mimarisi dendiğinde akla gelen sekiz ve altı kollu yıldızlar, birbiri içerisine geçmiş kareler, altıgen ve sekizgenlerin hepsi daireden türetilmiştir. Makale kapsamında şantiyede uygulama kolaylığı da getiren, daireden türetilmiş bu motiflerin geometrik çözümleri yapılmıştır. Ornaments and decorations were essential in the architectural design of the ninth century, the early Islamic period. Umayyad and Abbasid ornamentation, which was the basis of the decorative elements used by later Islamic states, developed from the 7th century to the 10th century. Early Islamic art and architecture developed in the Umayyad period, then was further enriched during the Abbasid period, which saw an increase in the Turkish influence. Byzantine, Sasanian, Arab, and Turkish cultures contributed to foundational patterns of Islamic decorative elements. The new style was characterized by geometric patterns, in which the circle is essential. The six or eight-pointed star that is often the first image to come to mind when we think of Islamic art and architecture, is derived from interconnected squares, hexagons, and octagons that begin with a circle. These themes are also easily portrayed in construction. This article is a geometric analysis of motifs derived from the circle. |
ARTICLE | |
10. | A Housing Satisfaction Study in an Area of Urban Transformation: The Case of the Türk-iş Apartment Blocks Zerrin Ezgi Kahraman, Suna Senem Özdemir doi: 10.5505/megaron.2017.04834 Pages 619 - 634 Bu çalışmada bir işçi kooperatifi tarafından inşa edilmiş, Ankara Altındağ Belediyesi Altınpark Mahallesi sınırları içinde bulunan Türk-iş Blokları’nda konut memnuniyeti ve kentsel dönüşüme ilişkin eğilim incelenmiştir. Alan 2013 yılında riskli alan ilan edilmiştir. Dönüşümü sözkonusu olan alandan ve mevcut konutlardan hangi unsurlar dolayısıyla memnun olunup olunmadığı ve kullanıcıların kentsel dönüşümü isteyip istemedikleri yapılan saha araştırması ile ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın veri toplama yöntemini alanda yaşayanlarla gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlar ve anketler oluşturmaktadır. Çalışmada konuta, konut çevresine ve konut kullanıcılarına dair nitelikler açısından bir sorgulama gerçekleştirilmiştir. Bulgular yaşanılan konutlardan ve alandan memnun olanların oranının oldukça yüksek olduğunu, bu memnuniyetin yaş ve oturma süresi arttıkça arttığını göstermektedir. Nüfusun homojen ve istikrarlı oluşu konutlarını ihtiyaçlarına göre düzenlemelerine, alanda mekânsal, sosyal ve duygusal bir bağ kurulmasına imkân vermiştir. Mahalle kimliğine sahip alanın en güçlü yanları komşuluk ilişkileri, kentsel hizmetlerin erişilebilirliği, yeterliliği ve yeşil alan dokusudur. Konutlarda tesisat, alanda ise spor/kültür tesislerinin yetersizliği ve son zamanlarda gündeme gelen güvenlik ve otopark sorunu dışında memnun olunmayan bir konu yoktur. Alanda kentsel dönüşüm isteyenlerin oranı istemeyenlerin oranından düşüktür. Dönüşümün gerçekleşmesini isteyenlerin ise dönüşümden beklentileri oldukça yüksektir. Mevcuttaki mekânsal imkânların korunması kaydıyla dönüşümün alandaki ve konutlardaki tüm sorunları çözeceği, konforlu ve lüks bir yaşam sunacağı ve haksahiplerinin ekonomik pozisyonlarını iyileştireceği algısı yaygındır. This study investigated the housing satisfaction and the urban transformation expectations in the Türk-iş Blocks, built by a labor cooperative in the Altınpark neighborhood of Altındağ, Ankara. The area was declared “risky ” in 2013. A survey and in-depth interviews were conducted to examine the satisfaction of residents with housing and their expectations of urban transformation. The results revealed that a large number of the respondents were satisfied with their houses and living environment. Satisfaction increased with duration of time living in the area and age. Over time, the homogenous and stable population in the area has reorganized their houses according to their needs and established a spatial, social, and emotional connection to their neighborhood. The strengths of the area include its neighborhood identity, close social relations, accessibility, and sufficiency of urban services and green areas. Areas of dissatisfaction included insufficient indoor installations, cultural/sports facilities, and security and parking lot problems. Most residents did not support urban transformation plans; however, those who do support the idea have high expectations of the process. With the condition of maintaining their current spatial rights, many perceived urban transformation as a solution to the problems of the area and indicated that their economic status has improved and that life has become more luxurious and comfortable. |
ARTICLE (THESIS) | |
11. | The Use of Urban Identity to Market Housing Projects in the Context of Urban Branding: Istanbul Case Esma İnce, İclal Dinçer doi: 10.5505/megaron.2017.50570 Pages 635 - 646 Bu çalışmanın amacı; İstanbul’un marka kent olma hedefi bağlamında İstanbul’daki konut projelerinin pazarlanmasında kentsel kimlik ögelerinin kullanılmasını anlamaya çalışmaktır. Bu bağlamda ilk olarak kentsel kimlik kavramı ve kimliğe dair unsurların çeşitli sektörlerce kullanımına dikkat çekilmiştir. Kent ölçeğinde markalaşma politikalarına, konut sektöründe ise projelerin pazarlanmasında kimliğin kullanımı konusuna odaklanılmıştır. İkinci olarak, marka kentin kavramsal arka planı ve İstanbul’un markalaşma çalışmaları incelenmiştir. Son olarak, makalenin özgün çalışması olarak konut projelerinin pazarlama stratejileri konusunda kentsel kimlik ögelerinin kullanım durumları irdelenmiş ve yeni bir sınıflandırmaya gidilmiştir. Bu sınıflandırmada konut projelerinin pazarlanmasında “Tarihi/Kültürel Miras ve Köken Vurgusu”, “Doğal Miras/Tabiat Varlıklarının Kullanımı”, “Konum/Kentsel Ağlara Ulaşılabilirlik Vurgusu” ve “Kentin İsim Hakkının Kullanılması” temalarının kullanım durumları incelenmiştir. Bu temaların bir arada kullanıldığı “Sentez Kullanım” durumu ise, daha derinlemesine ele alınmış ve “amaçlı örneklem metodu” kullanılarak irdelenmiştir. Çalışma kapsamında bu metotla seçilen otuz adet projenin reklam/tanıtım filmleri, tanıtım katalogları, internet siteleri incelenmiş, yatırımcı profili, bulundukları ilçeler, projelerdeki konut birim sayıları ile birlikte niteliksel olarak değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında kamunun yürüttüğü kentin markalaştırılması arka planda olmak üzere; kamu-özel sektör ortaklığı ve özel sektör aktörlerinin sürdürdüğü konutun kente ait kolektif sembolik sermayeyi kullanarak pazarlanması faaliyetlerinin geldiği aşama ortaya çıkarılmaya çalışılmış, İstanbul kent kimliğinin tüketim odaklı yaklaşımların etkisiyle metalaştırılması tartışılmıştır. The aim of the present study was to understand the use of urban identity elements in the marketing of housing projects in the context of İstanbul’s city branding target. First, the notion of urban identity and the use of identity factors by various sectors were studied. Two topics were the focus: branding policies on an urban scale, and using identity in housing project marketing. Secondly, the conceptual background of city branding and Istanbul’s branding practices were examined. Finally, as the original work of the article, the use of urban identity elements in the marketing strategy for housing projects was examined and a new classification was created. Based on a study of the marketing of housing projects, the themes of “Historical/Cultural Heritage and Race Emphasis,” “Natural Heritage Usage,” “Location/Urban Network Accessibility Emphasis,” and “Franchising of City Name” were used in the classification. Use of those themes together, called “Synthesis Usage,” was analyzed in depth using the purposive sample method. The investor profile, the project district, and the number of housing units were evaluated using the commercial/introductory advertising video, advertising catalogs, and the websites of 30 housing projects. It was observed that public-private partnerships and private sector actors continue to use the collective symbolic capital of the city as a marketing tool. The consumption-oriented approach and commodification of an Istanbul urban identity was critiqued. |
12. | Assessment of Earth Structure Standards and Regulations in Turkey and the World in the Scope of Ecological Design Zehra Gülşah Koç, Dilek Ekşi Akbulut doi: 10.5505/megaron.2017.48615 Pages 647 - 657 Yapılar bir yandan barınma ihtiyacını karşılarken diğer yandan yapı üretiminde kullanılan malzemelerin temini, çalışılacak boyuta getirilmesi, işlenmesi ve nakliyesi göz önünde bulundurulduğunda yapıların kaynak ve enerji tüketimi ile atık oluşumunda küresel ölçekte sorunlara neden oldukları görülmektedir. Bu kapsamda yapı üretiminde kaynak ve enerji verimliliğini esas alan ve atık oluşumunu azaltan, çevreye duyarlı ekolojik tasarım anlayışı benimsenmeye başlanmıştır. Çalışmada; ekolojik tasarım ve malzeme seçimi ile ekolojik tasarım kapsamında toprak gereç incelenmiş; ilk çağlardan günümüze kadar yapı üretiminde kullanılan toprak yapı üretim tekniklerine kısaca değinilmiştir. Bu bağlamda, dünyada kullanılmakta olan standart ve yönetmelikler ele alınmış, toprak gereçle üretilen yapı ürünleri belirlenmiştir. Toprak yapılar birçok ülkede tercih edilmekle birlikte toprak yapı üretimini çeşitli standart ve yönetmeliklere bağlayan ülke sayısı sınırlıdır. Farklı ülkelerde toprak yapı üretimi ile ilgili dokümanlar, kullanılan farklı malzemeler ve yapım teknikleri bulunmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’de toprak yapı yönetmelik ve standartları incelenerek toprak yapı üretiminde yeterlilikleri irdelenmiştir. While structures are necessary to meet housing needs, on the other hand, the construction industry consumes a great quantity of resources, creating a problem that is global in scale. Supplying the materials, processing them, and transporting them to the construction site create significant environmental problems. Therefore, to reduce waste, preserve resources, and to increase energy efficiency, an ecodesign approach is now being considered. In this study, ecodesign principles and materials were examined, and earth structure techniques used in building since the early ages were analyzed. The standards and regulations used around the world were considered and products produced with earth materials were identified. In different countries there are different materials, construction techniques, and documents used in the production of earth structures. Although such structures are preferred in many countries, the number of countries linking earth structure production to standards and regulations is limited. This study was an examination and analysis of earth structure regulations and standards in Turkey. |
ARTICLE | |
13. | An Evaluation of Public Power in Hydropower Planning in Van (Turkey) Emel Baylan doi: 10.5505/megaron.2017.65471 Pages 658 - 670 Türkiye’de son 15 yılda, planlanan ve uygulanan hidro-elektrik santrallerinin sayısı önemli ölçüde artmıştır. Ancak, bu santrallerin planlandığı peyzajların doğal ve sosyo-kültürel yapısı, karar verme ve uygulama süreçlerinde büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Bu yaklaşım, ülkenin su kaynakları bakımından zengin bölgelerinde inşaa edilen hidro-elektrik santrallerin, söz konusu nehir peyzajları üzerinde olumsuz, tahrip edici etkileri ile sonuçlanmıştır. Bu süreç, birbiri ile uyuşmayan ihtiyaç ve taleplerine bağlı olarak suyun ve peyzajın yerel ve ulusal ilgi gruplarını çeşitli platformlarda karşı karşıya getirmiştir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Van ilindeki nehir peyzajları da, yakın gelecekte inşaa edilmek üzere, peyzajdaki karmaşık ilişkileri gözardı eden, çok sayıda nehir tipi hidro-elektrik santralin planlanmış olmasına bağlı olarak benzer tehditler ve anlaşmazlıklar ile karşı karşıyadır. Ancak yine de, ilgi gruplarının aktif katılımına olanak veren, bu gruplar arasında müzakereyi ve uzlaşmayı teşvik eden, kolaboratif karar verme yaklaşımı söz konusu anlaşmazlıkların çözümüne ve Van’ın nehir peyzajlarının sürdürülebilirliğine katkı sağlayabilecek potansiyeller sunmaktadır. Makale, Van ilinin nehir peyzajlarındaki hidro-enerji üretimi planlaması sürecinde, kolaboratif yaklaşımın önündeki sınırlılıkları ve olanakları sorgulamaktadır. Bu kapsamda, ilin peyzaj karakteristiklerinin ve temel süreçlerinin tanımlanmasının ardından, alan, peyzaj koruma açısından önemi, hidro-enerji üretimi bakımından çekiciliği ve mevcut çevre sorunları açısından değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme aşamasında aynı zamanda, ilgi gruplarının hidro-enerji planlamasındaki rolleri, etkileri ve çatışma konularına yönelik niteliksel analiz ve değerlendirmeler yapılmıştır. Ardından, ildeki mevcut ve öneri hidro-elektrik santrallerin, nehir peyzajlarında neden olacağı değişimler ve bu değişimlerin olumsuz etkileri tanımlanmıştır. Sonuç olarak, hidro-enerji üretimi ve peyzaj korumada aktif ilgi grubu katılımının önündeki sınırlılıklar ve olanaklar çerçevesinde, Van ilindeki nehir peyzajlarının sürdürülebilirliği için geliştirilebilecek kolaboratif karar verme süreçleri için öneriler sunulmuştur. The number of planned and installed hydroelectric power plants has increased dramatically in the last 15 years in Turkey. The local natural and socio-cultural domains of the subject landscapes, however, have mostly been ignored in the decision-making and implementation processes for these plant projects. As a consequence, hydroelectric plants installed in the water-rich regions of the country had adverse effects on river landscapes. Local and national water and landscape stakeholders have confronted each other in several platforms as a result of their conflicting needs and interests. River landscapes in the province of Van, located in eastern Anatolia, are also faced with similar threats and disagreements as a result of multiple, river-type hydropower plants that are to be installed in the near future. A collaborative decision-making approach that would allow for active stakeholder participation and that would support negotiation and consensus among the stakeholders offers the potential to cope with the issues and to support the sustainability of the river landscape in Van. This article is an examination of the limitations and opportunities of a collaborative approach to hydroelectric energy generation planning in Van. With this aim, following a description of the landscape characteristics, the area was evaluated for its importance in landscape conservation and attractiveness for hydroelectric energy generation. The stakeholders’ roles, their influence, and conflicts in hydropower planning were analyzed and assessed using qualitative procedures. Next, possible landscape changes and impacts that the hydroelectric plants may cause were identified. Based on the identified limitations and opportunities for active stakeholder participation in hydropower and landscape conservation, recommendations were provided for collaborative decision-making processes that would aim for sustainability of the river landscapes in Van. |
14. | The Urban Movements Debate, from Right to the City to Commons: Limits and Possibilities Özlem Çelik doi: 10.5505/megaron.2017.86619 Pages 671 - 679 Dünyanın farklı yerlerinde bulunan birçok kentinde son onbeş yılda, emlak balonu yaratan ve belli sınıfların yaşam alanlarından zorla yerinden edilmesi ile sonuçlanan tepeden inme soylulaştırma projelerinden kensel dönüşüm adı altında üretilen lüks toplu konut projelerine kadar neoliberal kentsel yeniden yapılanmaya şahitlik edilmekte. Bu geçtiğimiz süreç, yoğun ve örgütlü bir zeminde kaybedenlerce sokak protestoları ve çeşitli eylemliliklerle yanıtlandı. Yerinden zorla edilmeleri takiben, özelleştirmelerle kamuya ait ortak alanların da çitlenerek sermeyenin kullanımına açıldığı bir sürece tanık olundu. Bu kez, bu alanların kullanıcıları, ortak alanlarını geri talep etmek ve de sermayeye terk etmemek için bu süreci işgal et hareketleri ile yanıtladı. Bu yazı, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan bu sürecin örgütlenme pratiklerini teorik bir gözle ele alarak, mevcut toplumsal hareketlerin imkan ve sınırlılıklarını Kent Hakkı ve Müştereklerimiz literatürü içinden incelemektedir. Bu imkan ve sınırlılıklar doğrultusunda, alternatif bir mücadele yapısının olasılıklarını tartışmaya açmaktadır. Yazı, çeşitlenen eylem biçimleri ve örgütlenme yapısının analizi ile eleştirel kentsel çalışmalar literatürüne katkı sağlamayı hedeflemektedir. In the last 15 years, many cities in different parts of the world have witnessed various facets of neoliberal urban restructuring, from top-down gentrification projects, to mass housing projects causing a real estate bubble, and the eviction of present dwellers. The response has often been street protests and other activities initiated by the dwellers. The same sort of eviction processes have been seen across the world, followed by the widespread privatization of common lands. The Occupy Movements have reacted to the privatization of common lands in many cities of the world. This paper is an analysis of the theoretical background of such movements and a discussion of the limits and possibilities of the Right to the City (RTC) and Commons literature. The aim of the article is to contribute to the literature of critical urban studies by analyzing different interpretations and providing an overview of how these varied conceptualizations shape activism. |