YILDIZ TECHNICAL UNIVERSITY FACULTY OF ARCHITECTURE E-JOURNAL

E-ISSN 1309-6915
Volume: 19 Issue: 1
Year: 2024

Current Issue Published Issues Most Accessed Articles Ahead of Print
Index and Coverage
Avery Index
DOAJ
EBSCO
Erih Plus
ESCI – Clarivate
GALE Cengage
Genamics
ProQuest
TR Dizin
TUBITAK Ulakbim
Ulrichs Web
Megaron: 14 (1)
Volume: 14  Issue: 1 - 2019
Hide Abstracts | << Back
FRONT MATTER
1.Megaron 2019-1 Full Issue

Pages I - IV

ARTICLE (THESIS)
2.Evaluation of Parameters Affecting Energy Efficiency of Vernacular Mardin Houses: A Case Study
Irem Sözen, Gül Koçlar Oral
doi: 10.14744/megaron.2018.40327  Pages 1 - 10
Bu makale yerel Mardin konutlarının iklimsel özelliklerini değerlendirmekte ve enerji etkinliğini belirleyen parametrelerin analizini içermektedir. Yapılan parametrik analizlerde topoğrafya, yerleşme yoğunluğu, bina kabuğunun optik ve termofiziksel özellikleri değerlendirilmiştir. Var olan yerleşme içerisinden yerel konut dokusunu temsil eden bir ev seçilmiş ve çevresindeki yapılar ve topoğrafya ile birlikte modellenmiştir. Her bir parametrenin analizi için farklı modeller oluşturulmuş, bir yıllık bir periyotta simülasyon yapılarak her model için aylık ısıtma ve soğutma enerji yükleri hesaplanmıştır. Sonuçlar her parametrenin enerji etkinliğe katkısı açısından önemini göstermektedir. Temel durum olarak belirlenen var olan yerleşme dokusu toplamda minimum enerji yükünü sağlayarak optimum sonuçları vermiştir. Fakat ısıtma ve soğutma yükleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde farklı sonuçlar elde edilmiştir. Bina kabuğunun özellikleri, bilhassa termal kütle kullanımının enerji yüklerini diğer parametrelerden çok daha fazla etkilediği belirlenmiştir. (%39.77’ye kadar) Yerleşme ölçeğindeki parametreler olan topoğrafya ve yerleşme yoğunluğu ise ısıtma ve soğutma yüklerini birbirine zıt şekilde etkileyerek var olan dokuda toplamda en az enerji yükünün sağlanmasına katkı sağlamaktadır. Saydamlık oranının %4.88’den %10’a çıkartılması ise yıllık toplam enerji yükünü %2.05 arttırmıştır.
This paper presents the bioclimatic characteristics of vernacular houses in Mardin City and a quantitative evaluation of parameters affecting energy efficiency. For the evaluation; the parameters of site, settlement density, optical and thermo-physical properties of the building envelope are covered. An existing house representing vernacular Mardin housing is selected and modelled with the surrounding settlement. The simulation is performed for a typical meteorological year. Five different cases are modelled to evaluate different parameters and simulated to calculate monthly heating and cooling energy demands. The results reveal the significance of each parameter for contributing to energy efficiency. The base case representing the existing settlement has been determined as the optimum case with minimum total energy demands though the results vary when heating and cooling demands are considered separately. Energy demands are strongly affected by thermo-physical characteristics but especially the use of massive materials in the envelope (up to 39.77%). Settlement scale parameters of site and settlement density change balance of heating and cooling demands but in total have limited influence on total energy loads. (1.79% and 1.52%) Increasing window to wall ratio from 4.88% to 10% have increased yearly total energy loads by 2.05%.

RESEARH BRIEF
3.Pera Palace Hotel Construction Technology
Banu Çelebioğlu, Uzay Yergün
doi: 10.5505/megaron.2018.35493  Pages 11 - 17
18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı Devlet’inde Avrupa uygarlığına karşı bir açılım başlamış ve bu batılılaşma olgusu Tanzimat dönemiyle birlikte devlet ve toplum yapısındaki köklü bir modernleşme hareketine dönüşmüştür. Değişimin simgesel görüntüsünü ise İstanbul’a kazandırılmak istenen batılı bir başkent imajı oluşturmaktadır. Fakat ahşap yapılardan meydana gelen geleneksel kent dokusunun oluşturduğu çelişki, kentsel ve mimari yapıda köklü bir değişimi gerektirmiştir. Bu nedenle uygulamaya yönelik ilk adımlar Tanzimat reformları doğrultusunda çağdaş devlet ve toplum yapısının gereksinim duyduğu yönetim, eğitim, sağlık, ulaşım ve kamu düzenine ait yeni yapı türlerinin, Avrupa mimarlığının tasarım kalıplarının yanı sıra dönemin modern yapı malzemesi ve yapı üretim teknolojileri kullanılarak inşa edilmesine karar verilme-siyle atılmıştır. Avrupa endüstrisinin ürettiği fabrikasyon tuğla, çelik putrel ve beton gibi yapı malzemeleri ve bu malzemelerle şekillenen çelik iskelet, ciment-arme, fer-beton (ferro-concrete) ve betonarme iskelet gibi yapım teknolojileri, Osmanlı mimarlığının 19. yüzyılın ilk yıllarından sonraki tarihsel gelişim sürecinin şekillenmesine etken olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda yeni işlev ve yapım teknolojisiyle inşa edilmiş ilk yapılardan olan Pera Palas Oteli (1895) Levanten mimar Alexander Vallaury tarafından tasarlanmış, Osmanlı Sarayları’ndan sonra ilk kez asansörün kullanıldığı, elektriğin ve sıcak suyun sağlandığı yapı olmuştur. Bu makalede Pera bölgesinde inşa edilmiş ilk modern otel yapısının mimari özellikleri, dolu tuğla yığma duvarlar ve çelik iskelet sistemin birlikte kullanıldığı özgün yapım sistemi incelenecek, yapının tarihi ve kültürel değerleri irdelencektir.
From the first quarter of the 18th century, a new perspective for European civilization was adopted by the Ottoman Empire and this Westernization concept was transformed into an essential revolutionary movement in governmental and social structure. Therefore, the initials steps of implementing any change were taken with the decision of constructing the buildings with new functions that are required as the necessary structures of modern state and public, according to European architectural design models with modern building materials and construction technologies. Building materials fabricated by European industry, such as brick, steel and concrete, as well as construction technologies like brick arch, steel-frame and concrete were important determinants in the historical evolution of Ottoman architecture after the first quarter of the 19th century. One of the first structures built with the new function and construction technology of Ottoman architecture is Pera Palace Hotel (1895) designed by famous architect of this period, Alexander Vallaury. Apart from the Ottoman palaces, it’s a building that the first electricity is supplied, the first elevator is located and the first hot water is active. In this paper, the architectural characteristics of the first modern hotel structure built in the Pera region, the construction system vertically supported by prefabricated bricks and arched floor with steel beams will be carried out in the frame of the original architectural projects. The significance of the building will be revealed in terms of cultural values of the Ottoman architecture.

ARTICLE
4.The Relationship Between Gaussian Curvature and Surface Panelization Approaches in Architecture
Tuğrul Yazar
doi: 10.5505/megaron.2018.50103  Pages 18 - 30
Serbest biçimli mimarî yüzeylerin ekran üzerindeki tasarımına yardımcı olan dijital araçlar, bu yüzeylerin uygulanabilirliği konusundaki sorgulamayı genellikle konunun uzmanlarına bırakır. Böyle bir sorgulama mimarî malzeme ve taşıyıcı sistem bilgisinin yanında yeterli düzeyde mimarî geometri bilgisi de gerektirmektedir. Bu makalede farklı geometrik özelliklere sahip yüzeylerin tasarım ve üretim sürecini destekleyen bir kılavuzun ilk örneği sunulmuştur. Bu kılavuz mimarî yüzeylerin içkin özelliklerinden birisi olan Gauss eğriliği ile geometrik panelleme yaklaşımlarının bazıları arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Konu ile ilgili kaynak özetinin ardından eğrilik ve panelleme kavramları mimarî örnekler verilerek sınıflandırılmıştır. Mimarî panelleme ile ilgili karşılaştırma kriterlerinin ve yöntemin sunulmasının ardından elde edilen sonuçlar tablolar hâlinde sunulmuştur. Bu tablolar özellikle erken tasarım aşamalarında oluşturulan mimarî yüzeylerin farklı panelleme yaklaşımları ile inşa edilmesinin geometrik olarak mümkün olup olmadığı sorusuna cevap vermektedir. Bunun yanında, yüzeylerin inşaatı için üretilmesi gereken panellerin düzlem ve eşit olma olanağıyla ilgili enformasyon sunmaktadır. Böylelikle mimarların tasarladıkları yüzeyin üretim maliyeti ve performansı ile ilgili ön bilgiye sahip olması hedeflenmektedir. Henüz başlangıç aşamasında olan bu tür kılavuzların geliştirilmesinin mimarların ve mimarlık öğrencilerinin geometriyi daha bilinçli şekilde kullanmalarına yardımcı olacağı öngörülmektedir. Diğer yandan, bu makaleye ilham veren araştırma alanında uluslararası kaynaklara nispetle zayıf bir konumda olan Türkçe yazına katkı yapılması, ilgili matematik terimlerinin Türkçe karşılıklarının vurgulanması ve bu alanda yeni gelişen güncel konu başlıklarından bazılarına dikkat çekilmesi hedeflenmektedir.
As the design of free-form architectural surfaces becomes easier, questioning and foreseeing the feasibility of the construction of these surfaces becomes important. Such an inquiry requires sufficient knowledge of architectural geometry besides the knowledge of materials and structural systems. In this article, a preliminary example of a guide which supports the design and production process of building surfaces with different geometric properties is presented. This guide aims to reveal the relationship between Gaussian curvature which is an intrinsic geometric feature of architectural surfaces, and some of the widespread paneling strategies. After the literature review and the description and classification of curvature and paneling concepts via architectural examples, a comparative table has been created. The resulting table facilitates answering the question of whether it is possible geometrically to build architectural surfaces with different paneling strategies, especially at early phases of architectural design. Besides, it contains information about the planarity and the equality of the surface panels. Thus, the preliminary information is presented to the designer about the estimated cost of surface construction and the materials and technologies to be selected. Further development of such guides will help architects and students to use geometry more consciously hence more strongly. On the other hand, it is aimed to make contributions to the Turkish literature of the mentioned research field, to emphasize the Turkish equivalents of the related mathematical terms, and to draw attention to some of the newly developed topics on this field.

ARTICLE (THESIS)
5.Process of Culture as a New Form of Production in Industrial Buildings: Buda Fabriek
Begüm Bayraktaroğlu, Feride Pinar Arabacıoğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.71542  Pages 31 - 40
Endüstri yapıları günümüz kültürel kullanımları için uygun mekânlar sunmaktadır ve kültürel amaçlarla kullanım da endüstri yapılarının yeniden kullanımına dair bazı kısıtları fırsata çevirme potansiyeline sahiptir. Bu düşüncelerden hareketle, kültürün endüstri yapılarındaki yeni üretim biçimi haline gelmesi sürecine odaklanan çalışma, endüstri yapılarının ağırlıklı olarak kültürel mekânlar için uyarlanmasının nedenlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Öncelikle enformasyon çağının etkileri ile çağdaş kültür mekânlarının yeni biçimleniş özellikleri ortaya konmuş, ardından endüstri yapıları kültür ve uyarlanabilir yeniden kullanım bağlamında ele alınmıştır. Kültürel amaçlarla dönüşüm için endüstri yapılarının sunduğu uygun koşulların ve kültürel işlevlerin sorunların çözümündeki katkısının, dönüşüm süreci boyunca izlenen yollar incelenerek somutlaştırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla, yakın tarihli bir uygulama olan Buda Fabriek dönüşüm projesi örneği incelenerek hipotezler sınanmıştır.
Industrial buildings offer convenient spaces for current cultural uses, while use for cultural purposes has the potential to convert some constraints into opportunities for the reuse of industrial buıildings. Based on these ideas, the study focuses on the process of culture becoming a new mode of production in industrial buildings and aims to reveal the reasons for the adaptation of industrial buildings into cultural sites. First of all, the new features of contemporary cultural spaces by the effects of the information age have been put forward and then the industrial buildings are being addressed in the context of culture and adaptive reuse. The aim of this study is embodying the appropriate conditions offered by the industrial structures for cultural uses and also contribution of cultural functions in solving reuse problems, by examining the paths followed during the transformation process. For this purpose, a recent application of the Buda Fabriek transformation project was examined and hypotheses were tested.

6.The Concept of ‘Smart City’ and Criticism within the Context of its Transforming Meaning
Mücella Ateş, Deniz Erinsel Önder
doi: 10.5505/megaron.2018.45087  Pages 41 - 50
Günümüzde şehirlere olan göçün hızlanması ve nüfus artışının boyutları incelendiğinde, 1950 yılında dünya nüfusunun %30’luk kısmının kentlerde yaşadığı, 2010 yılında bu oranın %50’ye yükseldiği, yapılan araştırmalarda 2030 yılında nüfusun %60’ının, 2050 yılında ise %70’inin kentlerde yaşayacağının tahmin edildiği görülmektedir. Nüfus artışı, kentleşme oranlarının yükselmesi ve büyük bir hızla tükenen kaynaklar karşısında gelişen teknolojilerin yardımıyla kentsel çözümler ortaya konması ve her boyutta sürdürülebilir kentler oluşturulması, akıllı yaklaşımların geliştirilmesini zorunlu hale getirerek, ‘kentlerin akıllanması’ fikrini ortaya çıkarmıştır. Bu dinamikleri içeren yaklaşım ise ‘Smart City/ Akıllı Şehir’ olarak adlandırılmıştır. Çalışmada ‘Akıllı Şehir’ kavramının ortaya çıkışı, kentsel süreçlere ve farklı amaçlara göre şekillenmesi, kavramın açıklayıcı unsurları olan ‘akıllı ekonomi, akıllı insan, akıllı yönetişim, akıllı ulaşım, akıllı çevre, akıllı yaşam’ konularının bu süreçleri ne şekilde etkilediği ele alınarak, kavrama ilişkin belirgin olmayan çizgilerin netleştirilmesi hedeflenmiştir. Çevresel ve toplumsal sorunların çözümünde ve sürdürülebilir olmasında, akıllı yöntemleri etkin kullanabilecek bir toplum yapısının önemi vurgulanmıştır. Kavram farklı bir bakış açısı ile eleştirel olarak değerlendirilerek, bu doğrultuda çıkarımlar yapılmıştır. Makalenin ana fikrini oluşturan ‘Akıllı Şehir’ kavramının dönüşümü ve farklılaşması sürecine dikkat çekilerek, kavram daha önce ele alınmamış şekliyle irdelenmiştir. Bu kapsamda ‘Akıllı Şehir’ kavramına yönelik anlam ve değer değişimine ilişkin eleştiriler ortaya konulmuştur. Böylece kavramın kentsel çok katmanlı süreçler ile bütünleşmesinin önemi ifade edilmiştir.
When the acceleration of migration in cities and the size of population are examined, it is seen that 30% of the world population lived in cities in 1950 and this ratio has increased to 50% in 2010. According to the researches, it is predicted that 60% of the population in 2030 and 70% of the population in 2050 will live in the cities. In the face of the rise of population, urbanization rates, and the rapidly depleted resources, to introduce urban solutions with the help of developing technologies and to create sustainable cities in every dimension has made the idea of ‘smartness of cities’ by making the development of smart approaches compulsory. The approach that includes these dynamics is called ‘Smart City’. It is discussed the emergence of the concept of ‘Smart City’, the shaping of the concept according to the urban processes and the different purposes, how the explanatory elements of the concept such as ‘smart economy, smart people, smart governance, smart mobility, smart environment, smart living’ affected these processes in this study. Besides, it is aimed to clarify the unclear lines of the concept. The importance of a society that can effectively use smart methods in solving environmental and social problems and sustainability is emphasized in this study. The concept was evaluated critically by a different point of view and conclusions were made in this direction. It has been drawn attention to the process of transformation and differentiation of the concept of ‘Smart City’ which constitutes the main idea of this article, and the concept has been examined in a way as not been discussed before. In this context, criticisms about meaning and value change towards the concept of ‘Smart City’ have been put forward.Thus, the importance of integrating the concept with urban multi-tier processes has been emphasized.

ARTICLE
7.Evaluation Upon the Transformation of the Monuments and Memorials
Murat Polat
doi: 10.5505/megaron.2018.69077  Pages 51 - 62
Mimarisiz yaşayabiliriz, fakat onsuz hatırlayamayız. J. Ruskin, 1849
John Ruskin’in yukarıdaki ifadesinde de belirtildiği gibi mimarlık ve yapılı çevre hafızanın oluşmasındaki en önemli etkendir. Trajedilerle dolu insanlık tarihinin belki de en önemli olgusu insanın varlığı ve ölümüdür. İnsan kaybedilen/i/leri anma ve varlığının izlerini bu dünyada bırakma aracı olarak anıtlar inşa etmiştir. Anıt, tarihte yaşanmış büyük olayları, önemli kişilerin hatıralarını sonraki kuşaklara aktarmak için yapılmış olsa da esas olarak insanın dünyada bir iz bırakma çabası olarak nitelendirilebilir. Anıtlar, küçük bir mezar taşından firavunların büyük ölçekli mezarlarına, dikili taşlardan, tarihteki önemli kişilerin kahramanlık hikayelerinin tasvir edildiği heykellere insanın varolma, hatırlanma ve iz bırakma güdüsünü temsil etmesi gibi amaçlarla yapılagelmişlerdir. Bu çalışmanın amacı, Riegl’in eserinde güçlü bir şekilde vurguladığı insanın kendini kurma becerisinin ortaya çıktığı onyedinci yüzyıldan günümüze klasik “anıt” kavramının geçirdiği transformasyonu irdeleme ve bilişim çağındaki örnekler üzerinden “anıt”ın günümüzdeki durumuna ait tartışmaya dair bir değerlendirme yapmaktır. Ele alınan örnekler yirmibirinci yüzyılın ilk periyoduna ait örneklerdir ve yazarın deneyimlediği günümüze ait dört örnek, coğrafyadan bağımsız ve anakronik olarak ele alınmıştır. Bunlardan birincisi farklı bir arkitektonik dile sahip, topoğrafyayı farklı bir düzlem olarak elen alan ve Hitler iktidarında yokedilen insan yığınlarını farklı büyüklükteki beton bloklar metaforu ile temsil ettiği mimar Peter Eisenman’a ait Berlin’deki Holokost Anıtı (2005) dır. Bir diğeri yine Berlin’de yer alan esnek mekan kurgusu, kamusal alan ve özelleşmiş alan arasındaki farklı kullanıma olanak veren yarışmayla elde edilmiş (2007-2009), Prof. Andreas Meck ve ekibi tarafından tasarlanmış Alman Silahlı Kuvvetleri Anıt Mezarı dır. Üçüncü örnek 11 Eylül terör saldırılarıyla yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin (ikiz kulelerinin) izlerini kullanarak çöküşü bir metafor olarak kullanan Michael Arad’ın tasarladığı, uzun süren bir sürecin sonunda yine yarışmayla elde edilmiş 9 /11 anıtıdır. Dördüncü örnek ise, yapımı geçtiğimiz aylarda Norveç hükümeti tarafından farklı gerekçelerle iptal edilen “Bellek Yarası” isimli anıt fikridir.
We can live without architecture but we can not remember without it. J.Ruskin, 1849
As John Ruskin mentioned in his works about the monument and memory, architecture and the built environment has a major effect in the memory. The human history which is full of tradegies, the main aspect of life is the human existence and its death. Therefore the individuals created their own monuments and memorials as a tool to spread their traces in earth. Monuments are built to comemorize the important characters of the societies or toe remember the historical events which has an important role in making the history of the society. This article focuses on mainly the transformation of the monuments and memorials since the first monument was erected in the history till today. The meaning of the memory today has been discussed regarding four different monuments/memorials such as Holocasut Memorial in Berlin, The Monument for the German Soldiers in Berlin, 9/11 Memorial in USA and the Johnas Dahlberg’s “Memory Wound” Memorial which has not been realized yet.

ARTICLE (THESIS)
8.An Evaluation of Restitutions Prepared for the Architecture of the Neolithic Site of Göbeklitepe and a Proposition
Atlıhan Onat Karacalı, Nur Urfalıoğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.60362  Pages 63 - 73
Neolitik döneme dair araştırmalar büyük oranda tarım konusu üzerinden yürütülmüştür. Ancak Neolitik, insan yaşantısının tüm yönleriyle değiştiği önemli bir dönemdir. Bu yüzden, bu dönem mimarlık gibi farklı disiplinlerce de derinlemesine incelenmelidir. Görece az da olsalar, döneme dair mimari çalışmalar da yürütülmüştür. Bunlara ek olarak da bazı Neolitik yapılar için restitüsyonlar çizilmiştir. Ancak, restitüsyonlar büyük oranda kişisel tahminlere dayanmaktadır ve bu yönleriyle eleştiriye açıktır. Göbeklitepe, Türkiye’de açığa çıkarılmış çarpıcı bir Neolitik bölgedir. Buluntu yeri; sadece yapıların ölçeği ile değil, sunduğu gerçeklerle de akademik çevreleri erken Neolitik’e dair bildiklerini gözden geçirmek durumunda bırakmıştır. Zaman içinde Göbeklitepe’ye ilgi arttıkça, daha fazla araştırma yürütülmüş ve farklı restitüsyonlar çizilmiştir. Ancak restitüsyonlar yine kişisel niteliktedir ve buluntu yerinde açığa çıkarılan bilimsel veriler doğrultusunda eleştirilmelidir. Ayrıca, aynı verilerle örtüşen daha isabetli Göbeklitepe restitüsyonları da hazırlanmalıdır.
Neolithic studies were mainly about the agriculture. However, the Neolithic was a period where all aspects of human life changed dramatically. Hence, this era must be studied in detail by various disciplines, as well as the architecture. Although small in number, there still are some studies processing the Neolithic architecture. And additionally, there are restitutions drawn for some Neolithic structures. However, the restitutions are heavily based on personal predictions and are open and vulnerable to criticism. Göbeklitepe is a stunning Neolithic findspot from Tukey. Not only by the scale of the structures excavated but also by the facts it offered, this site forced scholars to reconsider what they knew about the early Neolithic. As the much interest increased in time, many studies processed about this site and various restitutions were prepared as well. Once again, these restitutions were personal, and they must be investigated by the facts that scientific studies on the site figured out. And more accurate restitutions for Göbeklitepe must be drawn, matching with same scientific data.

9.The Unknown Modern Additions of “Mülkiye”: Library and Amphi Buildings
Azize Elif Yabacı, Tomris Elvan Altan, Neriman Şahin Güçhan
doi: 10.5505/megaron.2018.28190  Pages 74 - 86
Ernst A. Egli tarafından 1935 yılında Mülkiye Mektebi binası olarak tasarlanan ve ardından Siyasal Bilgiler Okulu ismini alan okul yapısı, sadece modern üslubu ile değil öğrencilere sağladığı modern koşullar ve yetiştirdiği devletin önemli kademelerinde görev yapacak bireyler ile de Cumhuriyet’in modernleşme hareketinin önemli yapılarından birisi olmuştur. 1950 sonrasında Ankara Üniversitesi’ne bağlanarak Siyasal Bilgiler Fakültesi adını alan okulun nüfusunun artması sonucunda mekanlarının yetersiz gelmesi sebebiyle 1954 senesinde dekanlık ‘Tadil ve Tevsi Projesi’ kapsamında ek yapılar için talepte bulunmuştur. İnşa edilen kütüphane ve amfi binalarının tasarımı dönemin modern mimarlık temsilcilerinden olan mimarlar Enver Tokay, Ayhan Tayman ve Yılmaz Sanlı tarafından gerçekleştirilmiştir. Farklı dönemlerin modern örnekleri olarak ana bina ve ek yapıların birlikteliği ve iki farklı dönemin önemli mimarlarının örnekleri olmaları, bu makale çalışması için çalışılmaya değer bir konu ortaya koymuştur. İşlevin gerektirdiği farklı tasarımlar, modern anlayışın gerektirdiği sade, süssüz ama ince düşünülmüş detaylarıyla bu ek yapılar, dönemin hakim anlayışını incelemek için de uygun örneklerdir. Emek İş Hanı başta olmak üzere birçok yapı ve mimari yarışma projelerinde birlikte çalışmış olan mimarların bu projeleri ile ilgili yayınlanmış yazılı veya görsel bilgi bulunmamaktadır. Bu makalede, 1955-1967 tarihleri arasında tasarlanıp inşa edilmiş olan Kütüphane ve Amfi binalarının özgün proje çizimleri ve bugünkü durumları incelenerek, tarihçeleri, mimari özellikleri ve Mülkiye Mektebi’nin ana yapısı ile olan ilişkilerinin çalışılması; yapıların modern mimarlık mirasındaki yerinin öne çıkarılması amaçlanmaktadır.
The school building, designed by Ernst A. Egli in 1935 with the name of Mülkiye Mektebi and took the name of Siyasal Bilgiler Okulu after, is one of the main representatives of modernization efforts of the new Republic with the modern conditions provided to the students and the people graduated from the school to take part in important levels of the State besides its modern architectural language. Due to the increasing population of the School which was placed under Ankara University with the name of Faculty of Political Sciences in 1950, the Dean demanded for additional buildings in the scope of expansion and modification project in 1954. An architectural competition was opened for Library and Amphi and Enver Tokay, Ayhan Tayman and Yılmaz Sanlı, the important figures of modern movement architecture of the period, won the competition. As the modern examples of different periods, togetherness of main building and additional buildings, and being the works of important architects of two different periods put forth a valuable subject to be studied. With different designs required by the function and simple, unadorned but well-thought-of details, these additional buildings are convenient examples to examine the prevailing understanding and approach of the period at the same time. There is almost no written or visual published information about these buildings of the Enver Tokay and Ayhan Tayman who also worked together in various projects, such as Emek İş hanı. In this article, history, architectural features and the relation with Mülkiye of these buildings – Library and Amphi - designed and constructed between 1955-1967 was studied; and in this process, the original drawings and the current situation of the buildings were compared and analyzed together. In the result, it is aimed to put forward the place of these buildings in the field of modern architecture.

10.Built-in Furnitures of Mehmet Pehlivan House’s “Başoda” in Germir-Kayseri
Gözde Kuzu Dinçbaş, Müşfika Gül Akdeniz
doi: 10.5505/megaron.2018.70845  Pages 87 - 102
17. yüzyılda kurulduğu düşünülen Germir Köyü’ndeki tarihi konutların korunmasına yönelik bazı çalışmalar yapılmış olmakla beraber, bu evlerin içinde yer alan sabit mobilyalara (şerbetlik, yüklük vd.) ilişkin kapsamlı tespit çalışmaları yapılmamıştır. Son yıllarda saray mobilyaları ile ilgili birçok çalışma yapılmış ancak sivil mimarlık ve halk tipi konutlardaki mobilyalara yönelik belge değeri taşıyan araştırmalar yapılmamıştır. Bu eksiklikler göz önüne alınarak Germir’de 35’e yakın tarihi evin mobilyalarının ayrıntılı ölçüleri alınmış, fotoğrafları çekilerek belgelenmiştir. İçlerinden, Germir’i en iyi temsil ettiği düşünülen Mehmet Pehlivan Evi seçilerek Başodası’ndaki sabit mobilyalar makale konusu olarak ele alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin Batı etkisinde kaldığı 19. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı anlaşılan diğer Germir evleri gibi Pehlivan evinin sabit mobilyaları da Batı’nın etkisindedir. Mobilyaların süslemeleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı mimarisinde etkili olan Yeni-Ampir ve Eklektik (derleme) üslupların izlerini taşır. Hıristiyan ağırlıklı bir nüfusa sahip olan Germir köyündeki Pehlivan evinin başodasındaki mobilyalarının tasarım ve biçimlenmesinde ise Hıristiyan halkın etkisinden çok Osmanlı tasarım ilkelerinin etkili olduğu görülür. Osmanlı-Türk odasındaki sabit mobilyaların (yüklük, şerbetlik, seki-sedir vd.) Pehlivan evinde de bulunması ve Türk odasındaki düzene uygun şekilde tasarlanarak düzenlenmesi, mübadele (1923) öncesinde Pehlivan evinde yaşamakta olan Hıristiyan (Ortodoks Rum/Karamanlı/Türkofon Rum/Anadolu Türkü ya da Gregoryen Ermeni) ailenin, Müslüman Türklerle aynı gelenekleri paylaştıklarını göstermektedir. Aynı sabit mobilyalar ve benzer tasarım özellikleri diğer Germir evlerinde de görülmektedir. Pehlivan evinde başoda kapısının yüklükle birlikte tasarlanması ve odadaki bütün sabit mobilyaların bir bütün olarak aynı üretim süreci içinde ele alınması Türk odasındaki mobilyaların tasarım anlayışı ve süreciyle birebir örtüşmektedir.
A number of studies has been made concerning the preservation of historical Germir houses. On one hand no work has been made in regard to the built-in furnitures (şerbetlik, cupboard, etc.) of rooms or houses. Recently in respect to palace furnitures many studies have been made; in return there is no basic fieldwork concerning the Ottoman period houses’ built-in furnitures. Detecting the inadequacies of the field, it was decided to study the built-in furnitures of Germir. Among 35 houses, the built-in furnitures of Mehmet Pehlivan House were chosen as the best example and the most representative one. Like most of the existing Ottoman Period houses, the Germir houses are made in the second half of the 19.th. century, their decoration being more under the effect of European styles. The Germir and Pehlivan houses were Christian houses, and the population of Germir was mainly consisting of Christians (Orthodox Greeks/ Karamanians/ Turkofon Greeks/ Anatolian Turks and Gregorian Armenians) before the migration (1923). However, the house and furniture design, with some exceptions, was mainly under the effect of traditional Ottoman planning and design. In the Pehlivan house, the main room’s (başoda) furnitures were arranged like the furnitures of the Turkish “Başoda”. The built-in furnitures of the Ottoman/Turkish “Başoda” comprises of “yüklük (cupboard), şerbetlik, seki-sedir/diwan”, and some other minor wares. In the Pehlivan House the door is handled together with the furnitures of the main room (başoda), placed on the same partition wall, having the same concept with the Turkish “Başoda” as cited above.

ARTICLE
11.A Hundred Years of Mardin as a Modern City in the case of Birinci Cadde (the First Avenue) and Halkevi (the People’s House)
Halil İbrahim Düzenli, Evrim Düzenli
doi: 10.5505/megaron.2018.46704  Pages 103 - 121
Türkiye’de Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemleri boyunca parçasal müdahale ve modernlik imgeleri arayışı sonucunda geleneksel kent yapıları dönüştürülmüştür. 2000’lerden sonra geleneksel kent ile kurulan ilişkinin geldiği yeni noktada ise, geleneksel kentlerin eski bir imge olarak ortaya konulduğu turizm ve mekan tüketimi odaklı yaklaşımlardan bahsetmek mümkündür. Bu çalışmada, modernleşme deneyimi, Mardin kentindeki 1915 yılında genişletilmeye başlanan ve Erken Cumhuriyet döneminde genişletilme çalışmaları devam eden Mardin Birinci Cadde ve 1938 yılında açılan Mardin Halkevi Binası üzerinden örneklenmiştir. Çalışmanın yöntemi, 2008-2015 yılları arasında yerinde yapılan gözlemlere dayalı tespitlerdir. İlgili literatür, çizim ve görsel belgeler incelenmiş, yapılan tespitler fotoğraflar ile görselleştirilmiştir. Bu haliyle yaklaşık 100 yıllık öyküleri betimleyip irdeleyen çalışma, giderek yaygınlık kazanan “özel mekan ve bina tarihleri” literatürüne de bir katkı olarak görülmelidir. Çalışma sonucunda Mardin Birinci Cadde ve Halkevi üzerinden Mardin kentinin modernlik deneyiminin anlaşılması beklenmektedir. Birinci Cadde başlangıçta yeni ulaşım aracı olan otomobillerin geçişi için genişletilmiş, 2013 ve 2014 yıllarında ise yayalaştırma ve cephe sağlıklaştırma çalışmaları yürütülmüştür. Birinci Cadde üzerinde yer alan Halkevi 1938 yılında betonarme yapım sisteminde, sıvalı bir kültürel kurum yapısı olarak betonarmenin kente ilk girişini temsil etmekte iken, 2011 yılında sıvası sökülerek, cephesi derin derzli taş duvar görüntüsüne büründürülmüş ve butik otele dönüştürülmüştür. Böylelikle 20. yüzyıl başlarının modernist ve ulusal idealleri doğrultusunda şekillenen iki mekan, 21. yüzyılın turizm ve tüketim odaklı kullanımına dönüşmüştür.
Throughout the Late Ottoman and the Early Republican periods in Turkey, traditional urban fabrics have been transformed as a result of many fragmentary interventions. By the 2000s, the relationship between urban design and traditional urban fabric attained a new level, where the new focus of intervention was the tourist industry in which the image of traditional town was polished in conformity with spatial consumption. The modernization process is exemplified by two interventions in Mardin city: the First Avenue (1915-2013) and the People’s House (1938-2011). The method of the study is based on the information obtained through on-site observations made between 2008 and 2015. Related literature, drawings and visual documents were examined. As the study depicts the stories of the last 100 years’, it is expected to be seen as a contribution to the literature of prevailing “history of the private space and buildings”. In the conclusion of the study, the modernization efforts in Mardin have been evaluated through the examples of the First Avenue and People’s House. Initially, the Avenue was expanded to allow steady flow of traffic that got increased due to automobiles appearing as a new means of transportation, and later in 2013 and 2014 it was transformed into a pedestrian area in parallel to the rehabilitation of the building facades. The People’s House with its reinforced concrete structure and plastered facade was the first example of a cultural institution in 1938 representing the introduction of reinforced concrete structure. In 2011, plasters were removed and its facades were converted to a stone bond, and the building was transformed to a boutique hotel. Thus, the two spaces that were reflecting the modernist and nationalist ideals in the beginning of the 20th century, went through a transformation reflecting the 21th century’s trends of tourism and consumption focused trends.

12.Qualified Labors’ Residential Location Choice and Residential Satisfaction
Ayşe Nur Albayrak, Tayfun Salihoğlu, Güliz Salihoğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.72998  Pages 122 - 132
Küresel ekonomik ilişkiler içinde üretim ve hizmet fonksiyonlarının desantralizasyonu kentsel mekânla birlikte konut yer seçimi dinamiklerini de değiştirmektedir. Tek merkezli bir kentte ev-iş yolculuğu ve konut fiyatı ile belirlenen yer seçimi tercihi, desantralizasyon sonucu oluşan çok merkezli bir (metropoliten) kentte karmaşık bir karar mekanizması sonucunda belirlenmektedir. Bu süreçte hanehalkını oluşturan bireylerin tercihleri, işyerlerinin konumu, sosyal-kültürel donatılar ve erişilebilirlik gibi pek çok konu etkili olmaktadır. Özellikle bilim-teknoloji çalışanları, mühendis, mimar, tasarımcı, eğitimci gibi yaratıcı sınıf içinde yer alan nitelikli işgücünün çalışma alanlarının zaman içinde çeper bölgelere kayması, merkezde yaşaması beklenen bu kesimin konut alanı yer seçimi tercihlerinin incelenmesini gündeme getirmektedir. Bu amaçla çalışmada İstanbul Metropoliten Alanının çeperinde çalışan nitelikli işgücünün konut yer seçimi dinamikleri incelenmektedir. Çalışma alanı olan Gebze, İstanbul’dan sanayinin desantralizasyonu sürecinde endüstriyel firmalar için çekici bir lokasyon olmuş ve İstanbul’un hinterlandında önemli bir endüstriyel yerleşim haline gelmiştir. Bugün Gebze’de nitelikli işgücünün yoğun bir şekilde çalışmayı tercih ettiği kamu ve özel Ar-Ge merkezleri, yüksek teknoloji yoğun üretim alanları ve bir üniversite bulunmaktadır. İstanbul’a mekânsal yakınlık ve ulaşım ilişkileri nedeniyle Gebze’de çalışanlar, konut alanı olarak, Gebze’yi ve Kocaeli’nin diğer ilçelerini olduğu gibi İstanbul’un ilçelerini de seçebilmektedirler. Bu bağlamda çalışma, Gebze’de çalışanlara odaklanmakta ve konut alanı yer seçimlerini ve ikamet ettikleri konut alanlarından memnuniyetlerini incelemektedir. Bu dinamikleri anlayabilmek için yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak çalışanlara bir anket uygulanmıştır. Anketin bulguları, işgücü niteliği, konut alanından memnuniyet ve konutun bulunduğu bölge açısından anlamlı farklılıklar olduğunu göstermektedir.
Decentralization of production and services in a global economy changes the dynamics of urban space as well as housing location choices of households. While the choice of housing is shaped by the house prices and travel behavior of households in a mono-centered city, it is determined by a complex decision mechanism in a poly-centered (metropolitan) city which is shaped by the decentralization of industries. Preferences of individuals, location of job(s), amenities, social and cultural facilities and accessibility options are the main components of this complex process of housing location. The shift of the working areas of the qualified workforce within the creative class (such as science-technology workers, engineers, architects, designers, educators) from urban center to the periphery over time, raises the examination of the housing location choices of creatives. For this purpose, the dynamics of housing location selection of the qualified workforce working in the periphery of the Istanbul Metropolitan Area are examined in this study. Gebze as a huge warehouse for the jobs and employees has been an attractive location for industrial companies in the process of decentralization of industry from Istanbul and has become an important industrial settlement in the hinterland of Istanbul. Creative jobs such as public and private R & D centers, technology intensive production zones and a university where the qualified workforce chooses to work intensively are established in Gebze. Due to the spatial proximity and transportation possibilities to Istanbul which are getting stronger by the regional transportation projects, employees in Gebze have a wide range of housing possibilities. They can choose the districts of Gebze and other districts of Kocaeli as well as the districts of Istanbul. In this context, the study focuses on the employees in Gebze and examines their residential location choices and residential satisfaction. In order to understand these dynamics, a questionnaire was applied to the employees working in Gebze by using semi-structured interview form. The findings of the questionnaire show that there are significant differences in terms of labor force quality and satisfaction between employees living in different housing areas.

13.Critical Toponymy: Creating Prestigious Spaces Through Using Urban Names
Reycan Çetin, Aylin Şentürk
doi: 10.5505/megaron.2018.05826  Pages 133 - 144
Yer isimleri, bellek ve kimlik için önemli ögelerden biridir ve sosyal bilimlerin tarih, antropoloji, beşeri coğrafya, dilbilim gibi birçok alanının ilgi konusu olmuştur. Çalışmalar, yer isimlerinin yerin geçmişi ve kültürü ile organik bağlar kurduğunu, coğrafyanın ve yerel tarihin yer isimlerinin ortaya çıkmasında önemli olduğunu göstermektedir. 1980lerde sosyal bilimlerde yaşanan kültürel sapma yer isimleri hakkında yapılan çalışmaları da etkilemiş, özellikle kentsel toponimi ile ilgili eleştirel bir bakış oluşmuştur. Eleştirel kentsel toponimi çalışmaları ilk olarak yer isimlerinin politik güç kazanma aracı olarak kullanılması üzerinde durmuştur. Küresel ekonomik düzende yaşanan değişimler ve bu değişimlerin kente yansımaları eleştirel kentsel toponimi çalışmalarını, kentsel isimlerin ekonomik anlamı üzerinde de düşünmeye itmiştir. Kentin fiziksel mekanının yanı sıra isimleri de alınıp satılabilir metalar haline gelmiş, kentsel isimler prestijli kentsel mekanlar yaratma da mekansal düzenlemeler kadar önemli bir aaç olmuştur. Bu makale, İstanbul’un en tartışmalı dönüşüm projelerinden biri olan Fikirtepe dönüşüm projesini kentsel toponimi açısından ele almaktadır. Büyük ölçekli konut projeleriyle birlikte Fikirtepe, daha üst gelir grubuna hitap eden bir bölgeye döünüştürülmektedir. Makale prestijli bir mekan yaratılırken kentsel isimlerin bir pazarlama aracı olarak kullanılmasını hem konut projelerinin hem de ilan edilen cadde ve sokak isimlerinin üzerinden tartışmaktadır.
Place names are important for memory and identity and were researched by many kind of social sciences as history, anthropology, human geography, linguistic. Researches revealed that place names build organic relations with history and culture of the place. 1980s the cultural turn effected researches of place names too, and a critical approach has shown up specially in urban toponymy. First, the critical urban toponymy researches focused on how the urban names were used as a tool to gain political power. In time, considering changes on global economy and its reflections on cities, critical urban toponymy started to think on urban names as economic tools too. Not only the physical space but also urban names became a commodity which can be bought or sale. And also urban names are used to create prestigious urban spaces. This paper aims to discuss how the urban names can be used to transform a urban space into a prestigious place by Fikirtepe example.

ARTICLE (THESIS)
14.Investigation of User Continuity in the Context of the Sense of Belonging, Urban Identity and Urban Conservation Interaction: The Case of Kadıköy-Moda
Aylin Şentürk, Nuran Zeren Gülersoy
doi: 10.5505/megaron.2018.71676  Pages 145 - 159
Kentsel korumada kullanıcıların yaşadıkları mekan ile kendilerini bağdaştırmaları bu mekan ile aralarında bir bağ kurmaları oldukça önemlidir. Bir başka ifade ile birey kendisini yaşadığı yere ait hissetmelidir. Aidiyetin kurulacağı mekanın özgün bir kimliğinin olması ise bu iki yönlü ilişkinin daha güçlü olmasını sağlamaktadır. Bireyin mekanda yaşama süresindeki artışın bu ilişkiler bütününe pozitif bit katkısı olduğu öngörülmektedir. Bu nedenle çalışma yaşam süresi, aidiyet, kentsel kimlik ve kentsel koruma sürecinin etkileşimi üzerine kurgulanmıştır. Bu çalışmada öncelikle kullanıcıların aidiyet, kentsel kimlik ve kentsel koruma algısı araştırılmış, daha sonra yaşam süresinin ayrı ayrı aidiyet, kentsel kimlik ve kentsel koruma sürecine katkısı incelenmiş; aidiyet, kentsel kimlik ve kentsel koruma kavramlarının birbirlerini nasıl etkilediği istatistiksel yöntemlerle ortaya konmaya çalışılmıştır.
In urban conservation, it is essential for users to relate themselves to the place they live in and to establish a connection with that space. In other words, individual should have sense of belonging towards the living space. Having unique identity of the place where identity is to be established makes this bilateral relationship stronger. It is foreseen that the increase in the living time of the individual in a specific place has a positive contribution to these relations. For this reason, the research is based on the interaction of living time, sense of belonging, urban identity and urban conservation. The perception of the sense of belonging, urban identity and urban conservation are examined initially and then the contribution of living time to sense of belonging, urban identity and urban protection process are separately investigated. By using statistical methods have been tried to show how the concepts of sense of belonging, urban identity and urban conservation affect each other.



© 2024 Yıldız Teknik Üniversitesİ Mimarlık Fakültesİ



LookUs & Online Makale