YILDIZ TECHNICAL UNIVERSITY FACULTY OF ARCHITECTURE E-JOURNAL

E-ISSN 1309-6915
Volume: 19 Issue: 1
Year: 2024

Current Issue Published Issues Most Accessed Articles Ahead of Print
Index and Coverage
Avery Index
DOAJ
EBSCO
Erih Plus
ESCI – Clarivate
GALE Cengage
Genamics
ProQuest
TR Dizin
TUBITAK Ulakbim
Ulrichs Web
Megaron: 13 (4)
Volume: 13  Issue: 4 - 2018
Hide Abstracts | << Back
FRONT MATTER
1.Megaron 2018-4 Full Issue

Pages I - IV

ARTICLE (THESIS)
2.Conservation of the Land Walls Protection Area by Renewal (!): Evaluating the Spatial Effects of the Law No. 5366 Through “Zeytinburnu Culture Valley Project” of Istanbul
Elifnaz Durusoy, Mehmet Cengiz Can
doi: 10.5505/megaron.2018.08941  Pages 505 - 520
20. yüzyılın sonuyla birlikte hızlı bir gelişim gösteren kentsel dönüşüm süreci, Türkiye’nin deneyimlemekte olduğu sorunların başında gelmektedir. Uzun yıllar boyunca çeşitli yasal ve yönetsel yaptırımlarla yönlendirilen bu süreç, tarihi kentsel alanların olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır. Belirtilen uygunsuz müdahalelere zemin oluşturan yaptırımlardan biri de 2005 yılında kabul edilen 5366 Sayılı “Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”dur. Kısaca “Yenileme Kanunu” adıyla anılan bu kanun, sit alanı olarak korunan nitelikli kentsel dokularda geri döndürülmesi güç, hatta imkansız kayıplara sebebiyet vermektedir. Bu çalışmanın amacı, üstün evrensel nitelikleri dolayısıyla İstanbul’un Tarihi Yarımada’sı içerisinde belirlenen dört adet dünya miras alanından biri olan “Kara Surları Koruma Alanı”nın deneyimlediği kentsel dönüşümü 5366 Sayılı Kanun çerçevesinde değerlendirmektir. Belirtilen değerlendirme, uluslararası ölçekte korunan bir kültür varlığı olan “Kara Surları Dünya Miras Alanı” dahilinde 5366 Sayılı Kanun kapsamında belirlenen altı adet yenileme alanından en büyüğü olan “Zeytinburnu Kültür Vadisi Projesi” üzerinden yapılmıştır. Makale kapsamında ilk olarak Zeytinburnu’nun kısa tarihçesi ile bölgenin sahip olduğu değerler aktarılmıştır. Ardından, 5366 Sayılı Kanun’un alan üzerindeki mekânsal etkileri; amaç, kapsam ve içerik bakımından tanıtılan “Zeytinburnu Kültür Vadisi Projesi” aracılığıyla vurgulanmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise 13 yıldır yürürlükte olan 5366 Sayılı ‘Yeni’leme Kanunu’nun korunması gerekli kültür varlıkları üzerindeki etkileri uluslararası geçerliliğe sahip belgeler ışığında koruma bakış açısı ile yorumlanmıştır.
The urban transformation process accelerated immensely by the end of the 20th century is one of the problems Turkey has faced. This process, which is guided by various legal and administrative sanctions for many years, affects historical urban areas negatively. One of these sanctions providing a basis for inappropriate interventions on the historical urban areas is the Law No. 5366 on “Conservation by Renovation and Use by Revitalization of the Deteriorated Historical and Cultural Immovable Property”. This law, the “Renewal Law” in short, carried into effect in 2005, causes irreversible damages and losses through the renewal of the qualified urban sites. The purpose of this study is to critically evaluate the urban transformation of the “Land Walls Protection Area”, one of four sites determined as world heritages in the Historical Peninsula of Istanbul, through a reading of the Law No. 5366. This evaluation is made through “Zeytinburnu Culture Valley Project”, which is the largest renewal project identified among the six renewal zones falls within the Land Walls Protection Area. The paper begins with the history of Zeytinburnu through a chronological narration. After emphasizing the values of the district, “Zeytinburnu Culture Valley Project” is introduced in terms of its purpose, scope and content. The study then focuses on the spatial effects of Law No. 5366 through the final state of the project. Lastly, on its 13th year of force, the consequences of the Renewal Law on the cultural heritage that needs to be protected are specified in the light of the internationally valid charters from a conservation point of view.

ARTICLE
3.A Modular and Dynamic Evolutionary Algorithm For Architectural Design
Nizam Onur Sönmez
doi: 10.5505/MEGARON.2018.37929  Pages 521 - 535
İyi tariflenmiş problem alanlarından planlama ve tasarım gibi kötü-tarifli alanlara doğru geçtiğimizde karşılaştığımız problemlerin karmaşıklığı problem çözme yaklaşımında niteliksel değişiklikler dayatır. Bunun sonucu olarak dinamik problem çözme stratejileri hesaplamalı tasarım çalışmaları için bir gereklilik olarak açığa çıkar. Bu çalışma İçiçe Evrimsel Algoritma (IEA) adında yeni bir çoklu-objektifli Evrimsel Algoritmayı (EA) dinamik yönlere sahip bir problem çözme aracı olarak sunmaktadır. IEA’nın diğer EA’lardan farkı, kullanılan objektiflerden birinin zindelik ilerlemesi duraklayana kadar süreci çeşitli açılardan yönlendirmesi ve daha sonra yönlendirme işlevini bir diğer objektife devretmesidir. Bu şekilde IEA’nın farklı objektifler için farklı ayar ve operatörler kullanması mümkün olmaktadır. Bu sayede IEA problem tanımını işleyişi boyunca dinamik biçimde uyarlayabilmektedir. IEA özel olarak tasarım problemlerinin çizgisel-olmayan, karmaşık karakterine dönük olarak geliştirildiği için bu makalede IEA’nın kendine has özelliklerini kötü-tanımlı, çoklu-modlu ve çoklu objektifli bir problem olan Mimari Plan Düzenlemesi Problemi üzerinden ve kütüphane binaları özelinde sunuyoruz. İlk olarak, IEA’nın işleyiş karakteristiklerini ve başarımını bir sıralama-tabanlı EA versiyonuyla kıyaslayarak yukarıda anlattığımız yönlendirici objektif yaklaşımının sonuçlarını ortaya koyuyoruz. Ardından, işleyiş karakteristiklerini daha derinlemesine yorumlamak üzere IEA’yı popüler bir çoklu-objektifli EA olan NSGA2 ile kıyaslıyoruz. Son olarak spesifik tasarım alanlarına ait bilgiyi işe koşmanın gerekçelerini ve yollarını tartışarak IEA’nın nasıl kullanımlarının olabileceğini ve nasıl daha öte geliştirilebileceğini tartışıyoruz.
As we move away from well-defined problem domains, and get closer to more open-ended domains like planning and design, an increase in the complexity of the problems compel the problem-solving behavior to change in a qualitative sense. Consequently, dynamic problem solving strategies appear as one of the requirements for computational design studies. This paper presents a novel multi-objective Evolutionary Algorithm (EA) called the Interleaved EA (IEA) as a problem-solving tool, which incorporates dynamic aspects. It is specific to IEA that one of the objectives leads the evolution until its fitness progression stagnates. As such, IEA enables the use of different settings and operators for each of its objectives, which would be the same for all objectives in a regular EA. This enables the IEA to dynamically adapt its problem setting throughout its progression. We present the specificities of the IEA with an application on a design problem. As the IEA has been developed to assist in design problems, it is examined through the “Architectural Layout Design” problem studied through library buildings, exemplifying an ill-defined, multi-modal, and multi-objective problem. We compare the functioning of the algorithm with regard to, first, a regular rank-based version, for demonstrating the effect of the leading objective approach; secondly, with a popular multi-objective EA (i.e., NSGA2). We discuss how and why IEA can be used and developed further to incorporate domain specific understanding for multi-modal and dynamic design problems.

4.An Epistemic Analysis of the Concept of Non-Place (Non-Lieu) in Mark Augé
Rifat Gökhan Koçyiğit
doi: 10.5505/megaron.2018.27880  Pages 536 - 544
Yok-yer (non-lieu) kavramı ilk kez, Mark Augé tarafından 1992 yılında yazılmış olan “Non-Lieux, Introduction à une Anthropologie de la Surmodernité” başlıklı kitapla gündeme geldi. Kitap ardından da pek çok dile çevrildi. Yok-yer kavramı antropolojiden Mimarlığa oldukça çeşitli bilgi disiplinleri içinde tartışıldı ve kullanıldı. Yok-yer çok sayıda akademik çalışmanın ya doğrudan doğruya konusu ya da konusunun önemli bir parçası oldu. Bu bağlamda kavram Türkçeye yer-olmayanlar ve yok-yerler olmak üzere iki farklı şekilde çevrildi. Bu yazı yok-yer kavramının Türkçeye çevirisini, anlamını, göndergelerini ve bağlamını sorgulamaktadır. Bunun da ötesinde kavramsallaştırmanın Augé’nin ortaya koyduğu haliyle içine düşmüş olduğu mantıksal, ontolojik ve epistemolojik problemleri analitik bir bakışla tartışıp eleştirmektedir. Bu çerçevede yok-yer kavramı ile yersizleşme kavramı arasındaki benzerlik ve farklar ortaya konarak hangi durumlarda ve gerekçelerle yersizleşme kavramının tercih edilebileceği açıklanacaktır.
The non-place (non-lieu) concept came to the fore for the first time, with the book “Non-Lieux, Introduction à une Anthropologie de la Surmodernité”, written by Mark Augé in 1992. The book was later translated into many languages. The concept of non-place has been discussed and used in an extensive discipline of knowledge from anthropology to architecture. Non- place is a subject or part of a subject of a large number of academic studies. In this context, the concept has been translated to Turkish into two different forms as “yer-olmayan” and “yok-yer”. In this article I will question the translation, meaning, referents and context of the concept of “non-lieu”. Beyond that, I will discuss and criticize the logical, ontological, and epistemological problems of conceptualization has fallen into as it has been revealed by Augé. In this frame, I tried to put forward the differences and similarities between the concept of non-place and the concept of deterritorialization. I also will try to explain in which situations the concept of deterritorialization can be preferred.

5.Memluk Period Hammams: Structural-Spatial-Functional Analysis On Antakya Beyseri Hammam
Mert Nezih Rifaioğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.60134  Pages 545 - 558
Bu çalışma, Türkiye’de az sayıda bulunan ve Ortadoğu’da hızla yok olmakta olan Memluk Dönemi hamamları ile ilgili çalışmalara somut bir örnek üzerinden katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Akdeniz’in güney-doğu ucunda Suriye sınırına yakın konumlanan ve 248 yıllık Memluklu Dönemi geçmişi bulunan Antakya’da yer alan Beyseri Hamamı incelenmiştir. Çalışmaya konu olan Memluk Dönemi eseri gerek tarihi kent dokusu içindeki konumu/yer seçimi gerekse yapısal, mekânsal ve işlevsel özellikleri dönemin hamam yapıları ile ilgili yapılan değerlendirmelere katkı sunabilecek düzeydedir. Bu çerçevede, çalışma kapsamda, Beyseri Hamamı’nın yapısal-mekânsal-işlevsel parametrelerinin birbiri ile ilişkili olarak çözümlenmesi için Memluk Dönemi hamam yapıları ile ilgili literatür incelenmiş, Beyseri Hamamı özelinde ve Antakya’da bulunan hamam yapıları ile ilgili tespitler ve karşılaştırmalı çalışma yapılarak özgün sonuçlara ulaşılmıştır.
Memluk Period Hammam buildings are existed in a very small number in Turkey and subjected to not only rapid deterioration but also disappearing throughout the Middle East. The aim of this study is to contribute to Memluk Period Hammam studies with an original finding of a case-study research. According to the scope of this study, Beyseri Hammam in Antakya which is ruled by Memluks under 248 years and currently located in south-west end of Mediterranean region of Turkey near Syrian Border is selected and analyzed under the structural-spatial and functional parameters. Beyseri hammam is one of the important example of Memluk Period Hammams in Turkey. Therefore, this study is revealed original findings on Memluk Period Hammam studies by making an investigation on not only limited to the case study but also on a comparative study related to the same period Hammams in Antakya.

ARTICLE (THESIS)
6.Effects of Plane Dimensions and Number of Storeys On the Cost of Rectangular-Plane Buildings Constructed with Tunnel Form
Zeynep Yeşim İlerisoy, Mehmet Emin Tuna
doi: 10.5505/megaron.2018.98698  Pages 559 - 568
Mimarinin önemli çalışma alanlarından olan konut projeleri inşaat sektörünü oluşturan yapılar içinde en büyük paya sahiptir. Konut ihtiyacının fazla olduğu ülkemizde ihtiyacın optimum şekilde karşılanması gerekmekte ve daha fikir aşamasındayken tutarlı tasarım alternatiflerinin oluşturulması önem taşımaktadır. Bu ise tasarım evresindeki kararların bilinçli ve rasyonel bir şekilde alınmasıyla mümkün olabilecektir. Bu çalışmanın amacı da mimari tasarım evresinden kaynaklanan bina maliyeti değişimlerini incelemek olup Türk standart ve yönetmelikleri kapsamında aynı geometriye sahip projelere yönelik bir araştırma elde etmektir. Bu doğrultuda plan düzleminde farklı boyutlara sahip altı adet dikdörtgen planlı konut projesi tasarlanmış, taşıyıcı sistemi tamamı perde duvarlı olan ve tünel kalıp teknolojisi ile üretilen projeler dokuz farklı kat adedinde incelenmiştir. Çalışma kapsamındaki yapı modelleri Sta4Cad programı ile oluşturulmuştur. Elde edilen bulgular neticesinde, mimari kullanım alanları aynı kalmak üzere, plan düzleminde iki yöne ait boyutlar arasındaki fark arttıkça maliyetler artmıştır. Ayrıca yüksekliğin artması ile önce belirli bir kat adedine kadar azalan, daha sonra tekrar artış gösteren U şeklinde bir değişim eğrisi elde edilmiş ve böylece tünel kalıp projelerin belli bir yükseklikten sonra maliyet bakımından rasyonel olmadığı kanıtlanmıştır. Sonuç olarak; hem plan düzlemindeki boyutların hem de kat adetlerinin kontrollü olarak değişimlerinin yapı maliyetlerine etkisinin hangi mertebelerde olduğunu ortaya konarak tek yapı ölçeğinde, bölge planlaması aşamasında veya kentsel dönüşüm sırasında yeni yapılacak konutlar için tasarımcılara yarar sağlayabilecek yaklaşımlar elde edilmiştir.
Residential building projects, which are one of the main study areas of architecture, have the largest share in the building sector. Demand of housing should be met in a most efficient way especially in our country where housing demand is huge. It is important to designate reasonable design alternatives at the early stages of design process, and this can only make it happen when the decisions are made in a rational way at the design stage. The aim of this study is to investigate the effect of the architectural design of the buildings having the same geometry according to Turkish standards and regulations on the building cost. For this purpose, six housing projects with rectangular shape in plane having various dimensions were designed. These projects produced with tunnel form technology had shear walls as a carrier system and they were examined for 9 different storey numbers. Static analyses of the building models were made with Sta4Cad. It is shown that as the difference between the two dimensions of the horizontal plane increases, the cost of the building also increases in condition that the usage spaces are kept constant. With the increase in height, a U-shape curve, which decreases first to a certain floor and then increases again, is obtained. It is also proved that the projects produced with tunnel form technology are not rational in terms of cost beyond a certain building height. In conclusion, by putting forward the effects of the controlled-variation of the plane dimensions and building heights on the cost of a single building, useful approaches for the designers working for regional planning or urban transformation projects are obtained.

LETTER TO EDITOR
7.A Material Teacher in the Documentation and in the Past: Professor Baban and About
Halit Yaşa Ersoy, Ümit Arpacıoğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.79037  Pages 569 - 583
İstanbul Teknik Okulu (İTO)/ İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi (İDMMA) hocalarından Prof. Ziya Baban’ın adeta bir bayrak yarışındaki gibi, her bayrağın devredilme aşamasında kısa bir süre birlikte koşularak ve sonunda devredilerek…1974 yılında İDGSA Yük. Mimarlık Bölümü Yapı Malzemesi dersi hocalığından istifa etmesine dek devam eden akademi hikayesi.

Bu dönemin son “Malzeme Hocası”, Prof. Ziya Baban sadece İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde değil, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nde görevli; kadrosu Yıldız’da. Ancak, yaklaşık kırk beş yıllık hocalık yaşamının bir yirmi beş yılını Akademi ile de paylaşmış Ziya hocanın çeyrek asırlık bir dönemini ele alan bir çalışma.
A material teacher in the documentation and in the past: Professor Baban and About "Materials Lessons" about half a century ago...

ARTICLE
8.A User-Oriented Urban Design Guide Model For Cultural Heritage Sites: The Case of Bursa Khans Area
Sibel Polat, Hikmet Özge Tümer Yıldız, Neslihan Dostoğlu
doi: 10.5505/megaron.2018.32043  Pages 584 - 596
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olan Bursa’da yer alan Hanlar Bölgesi Osmanlı kentinin kalkınma merkezi olarak, değişen ve gelişen ticaret hayatıyla birlikte tarihi kentsel karakterini koruyarak günümüze kadar ulaşmış ve 2014 yılında kültürel miras alanı olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmiştir. Bu kapsamda katılımcı bir yöntemle hazırlanan Bursa ve Cumalıkızık Alan Yönetim Planı kültürel miras alanlarına yönelik pek çok sorun ve beklentiyi gündeme getirmiş ve bunların çözümlerine yönelik eylem planları önermiştir. Planda dile getirilen en önemli sorunlardan biri kültürel miras alanlarındaki proje uygulamalarında ulusal ve uluslararası ilkeler doğrultusunda belirlenmiş standartların ve dil birliğinin olmaması nedeniyle miras alanlarının özgün kimliğinin bozulması olmuş, yönetim alanına özgü kentsel tasarım rehberlerinin oluşturulması gerektiği ifade edilmiştir. Bu süreçte Bursa Uludağ Üniversitesi’nde devam eden “Bursa Kent Merkezine Yönelik Bir Kentsel Tasarım Rehberi Modeli” isimli bilimsel araştırma projesi kapsamında da Yönetim Planı’nın bu hedefi dikkate alınmış, ancak bölgeye özgü bir kentsel tasarım rehberi üretmeden önce, kültürel miras alanlarına yönelik bir kentsel tasarım rehberinin nasıl bir süreç içinde hazırlanması gerektiği konusunda çalışılmasının faydalı olacağı görülmüştür. Bu makalede de kültürel miras alanlarının kimliğinin korunmasında ve geliştirilmesinde bir uygulama aracı olarak kentsel tasarım rehberlerinin rolü tartışılmış, kentsel tasarım sürecine dair kabul görmüş sistematik yaklaşımlar ve katılım yöntemleri üzerinden Bursa Hanlar Bölgesi’ndeki bir alan çalışmasıyla birlikte kültürel miras alanlarına yönelik kullanıcı odaklı bir kentsel tasarım rehberi modeli geliştirilmiştir. Disiplinler arası ve kurumlar arası bir bakış açısını, kentlilerin ve yerel halkın katılımını gözeten bu modelin kültürel miras alanlarına yönelik çalışmalarda ilgili kurumlara ve profesyonellere yardımcı olacağı düşünülmektedir.
The Khans Area, located in Bursa - the first capital of the Ottoman Empire - has reached today, preserving its historical urban character with its changing and developing trade life, and was inscribed as a cultural heritage site by UNESCO in 2014. Bursa and Cumalıkızık Management Plan, which was prepared with a participatory method, presented many problems and expectations about cultural heritage sites, and suggested action plans for their solutions. One of the most important problems emphasized in the Management Plan was the weakening of the original identity of heritage sites due to the lack of urban design principles and standarts in heritage sites, and the development of urban design guides for the management sites was proposed as a solution. The scientific research project entitled “An Urban Design Guide Model for Bursa City Center” in Bursa Uludag University took this aim into consideration; however, it became clear that describing the process of preparing an urban design guide for cultural heritage sites should precede the process of producing an urban design guide peculiar to the area. In this article, a user-oriented urban design guide model for cultural heritage sites as a planning/design tool in the conservation and development of cultural heritage sites is discussed. The model is developed with the help of systematic approaches of urban design process and community engagement methods in academic literature in terms of a case study including analyses, user surveys, tradesmen interviews and an urban design workshop conducted in the Bursa Khans Area. This model, which considers interdisciplinary and inter-institutional perspectives and local participation, is expected to assist relevant institutions and professionals in the development of urban design guidelines for cultural heritage sites.

9.Examination of Volatile Organic Compounds From Building Products in Terms of Building Biology
Polat Darçın, Ayşe Balanlı
doi: 10.5505/MEGARON.2018.80958  Pages 597 - 607
Yapı kullanıcılarındaki birçok sağlık sorununun kaynağı, önemli iç hava kirleticisi gruplarından birisi olan uçucu organik bileşiklerdir (UOB). Ortak özellikte yüzlerce farklı kirleticiyi içeren UOB, düşük sıcaklıklarda gaz durumuna geçebilen maddeler olarak ele alınmaktadır. UOB nedeniyle oluşan sorunların önlenmesi için, yapı ve çevrelerinde UOB’den kaynaklanan olumsuzlukların ve sağlık üzerindeki etkilerinin belirlenmesi gerekir. Çalışmada, bu amaç için yapı biyolojisi bilim alanında geliştirilmiş bir irdeleme modelinden yararlanılmıştır. Bu modelde işleyiş, olumsuzluk etkeninin: UOB içeren yapı ürünlerin, olumsuzluğun: iç havadaki UOB’in, sağlığı bozan etkenin: UOB’in olduğu bir ortamda bulunmanın ve ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının belirlenmesi şeklindedir. Gerçekleştirilen araştırmayla birçok farklı yapı ürününün bu kirleticileri içerebildiği anlaşılmıştır. Kirleticilerin iç havaya salınmasında ortam koşulları etkilidir. Yapılan birçok incelemede iç çevrede kirletici yoğunluklarının dış çevreye oranla yüksek düzeyde gerçekleştiği ortaya konmuştur. İnsanın bu kirleticilerden olumsuz etkilenmesinde, kirletici türünün yanı sıra, etkilenime ilişkin ayrıntıların yüksek önem taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Bu kirleticilerin yoğunluğunun azaltılması ve olumsuz etkilerinin önlenmesi için, UOB içeren yapı ürünlerinin kullanılmaması ya da kullanım koşullarının denetlenmesi ve yapıda iyi bir havalandırma sağlanması gerektiği belirlenmiştir. Ayrıca, bundan sonra yapılacak çalışmalarla ilgili öneriler geliştirilmiştir.
Volatile organic compounds (VOCs) are within important pollutant groups which cause indoor air pollution and many serious health problems. VOCs include hundreds of different pollutants with similar properties and can easily volatilize at low temperatures. In order to avoid problems, negativities caused by VOCs in the building and its environments and the effects on human health must be determined. In this study, an examination and relations model, produced for this purpose in the field of building biology, is used. The process of this model includes the determination of a negative feature in building: building products with VOCs, a negative condition: VOCs in indoor air, a hazardous effect: being exposed to VOCs and many health problems. The research has shown that many different building products may contain VOCs. The indoor environment conditions are effective on emission properties. It has been understood that indoor air concentrations of these pollutants are mostly much higher than outdoor concentrations in many studies. For the exposure of users, not only the type of pollutants but also the properties of exposure are effective. In order to avoid negative effects or to reduce the concentrations, it is advised not to prefer VOCs containing building products, to control their usage conditions and to supply accurate ventilation in buildings. Recommendations are provided for future researches.

ARTICLE (THESIS)
10.The Changes in Ottoman Ceremonial Protocols Affected by Architectural Sightseeings During Prince Edward VII’s Visits to Istanbul Between 1862 and 1867
Sena Belviranlı, Prof. Dr. Nuran Kara Pilehvarian
doi: 10.5505/megaron.2018.98852  Pages 608 - 622
Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletleri ile ilişkilerinin yeni bir formata büründüğü Sultan Abdülaziz Dönemi’nde İstanbul, imparator, imparatoriçe, prens ve prenses unvanlarına sahip pek çok misafiri ağırlamıştır. Bu ziyaretler, Osmanlı’nın Avrupa’daki imajını güçlendirmek ve Avrupa’ya gücünü göstermek için bir fırsat olmuştur. Osmanlı Devleti, çağdaşı diğer güçlü devletler gibi yeni oluşturduğu protokol törenleri ve devletinin köklülüğünün ve gücünün simgesi önemli yapıların ziyaret programları ile protokol misafirlerini ağırlarken, konukları üzerinde güçlü etkiler de bırakmak istemiştir. Sultan Abdülaziz’in Avrupa ziyareti öncesi ve sonrasında devlet konuklarını ağırlama biçiminde ufak tefek değişikler yapıldığı dönemin belgelerinden anlaşılmaktadır. Avrupa ziyareti öncesi ve sonrasında teşrifat kuralları konusundaki bu değişimler, ziyaret yerlerine ve yapılarına da yansımıştır. Sultan Abdülaziz döneminde Osmanlı ile iyi ilişkiler içinde görünen İngiltere’nin Veliaht Prensi Edward’ın, Sultan’ın Avrupa Ziyaretinden önce 1862’de ve Avrupa Ziyaretinden sonra 1869’da İstanbul’a gerçekleştirdiği iki ziyaret bu değişimi görebilmek adına önemlidir. Avrupa seyahati sonrası, ziyaret programına alınan yapılara, Sultan’ın Avrupa’da ziyaret ettiği ülkelerde pek çok kez bulunduğu tiyatro ve opera salonlarının etkisiyle, Naum Tiyatrosu eklenmiştir. Bununla birlikte Prens’in ilk ziyaretinde Cuma selamlığı törenini izlemesi için Tophane Kasrı tahsis edilirken, ikinci ziyaretinde daha çağdaş teknoloji ve dekorasyona sahip Dolmabahçe Sarayı Camlı Köşkü seçilmiştir. Dönemin modernlik simgesi büyük ölçekli askeri yapılar ve moda mimari akımlarla şekillenen köşkler ve kasırlar ise her iki ziyarette de görünür kılınmaya çalışılmıştır. Bu makalede, Sultan Abdülaziz Dönemi’nde, Prens Edward’ın İstanbul ziyaretleri, o günün Osmanlı ve İngiliz basınında yapılan haberler, misafirler tarafından yazılan günlükler ve Osmanlı arşiv belgeleri ışığında incelenmiştir. Bu ziyaretlerde seçilen mimari yapılar aracılığıyla, 19.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nin, çağına yön veren devletlerden biri olan İngiltere’nin veliahdına kendisini nasıl görmek ve göstermek istediği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Istanbul hosted many royal guests such as emperor, empress, prince and princess during the reign of Abdulaziz Han when the relationship between Ottoman State and European countries took yet another turn. These visits brought a chance to endorse the strength of Ottoman rule and image over Europe. The Ottoman Empire attempted to leave a powerful impression over the royal guests through the newly implemented hosting protocols like its powerful contemporaries and visits to the key architectures reflecting the power and the deep roots of the empire. It’s been understood from the documents at the time that there were some modifications in the way of hosting protocols before and after Abdulaziz’s visit to Europe. The first considerable change is the addition of Naum theatre to the protocol after Sultan’s numerous opera halls and theatre visits in Europe. The second change is the selection of the location for Friday Ceremony observation, which was shifted from Tophane Kiosk where Prince visited in his first trip to Dolmabahçe Palace, which has contemporary technology and decoration. On the other hand, large military buildings and the kiosks built according to the modern architectural trends were kept and they were visible in the protocol during both visits. In this paper, we investigate British Prince Edward’s visits to Istanbul in the light of the related news in Ottoman and British press, the diaries written by Prince Edward himself as well as William Howard Russel and Ottoman archives. It has been attempted to present how Ottoman State wanted to see and show itself amongst the leading countries shaping architectural trends of its era in the second half of the 19th century through the architectural structures chosen in this visits in this study.

ARTICLE
11.Looking for Diversified Specialization in the Regions of Turkey
Ferhan Gezici Korten, Zeynep Elburz
doi: 10.5505/MEGARON.2018.36450  Pages 623 - 635
Kentsel ve bölgesel dinamikler içinde etkili olan güçler gerek yerelleşme ekonomilerini gerekse kentleşme ekonomilerini farklı koşullarda önemli hale getirmiştir. Çeşitli araştırmacılar, çeşitliliğin ve uzmanlaşmanın kesin karşıtlık olmadığını vurgulamıştır; buna göre bir bölge hem çok sayıda sektör çeşitliliğine sahip olabilir hem de belirli sektörlerde uzmanlaşabilir. Sektörel çeşitlilik gösteren kent/bölgeler birden fazla uzmanlaşmış küme içerebilir ve sektörler arası ilişki nedeniyle sağlıklı bir yapı ortaya çıkarırlar. Önceki çalışmalar ağırlıklı olarak sektörel uzmanlaşma/çeşitlilik ile istihdam artışı ve verimlilik arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Bu bağlamda, çeşitlenmiş uzmanlaşma kavramı son zamanlarda sektörler arasındaki ilişkiler ve ekonomik şoklara karşı önemli bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, karar vericiler genellikle bir veya birkaç uzmanlaşmış sektörden çok çeşitlenmiş uzmanlığı tercih etmektedirler. Bu makalenin amacı, 2009-2014 yılları arasında Türkiye'nin 26 İBBS düzey 2 bölgesinin imalat faaliyetlerindeki uzmanlaşma, çeşitlilik ve çeşitlenmiş uzmanlaşma durumlarını keşfetmektir. Sektörel uzmanlaşma ve çeşitlilik ile bu sektörlerin teknoloji düzeyleri, bölgelerin ekonomik yapısına ilişkin bilgiyi sunarken farklı tipolojileri de ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca bölgelerin çeşitlenmiş uzmanlaşma yapısı ile bölgelerin sahip olduğu avantajlar arasında ilişki olup olmadığı dinamik değişim-pay analizi ile incelenmektedir.
Different forces within the urban and regional dynamics made significant either localization economies or urbanization economies in different circumstances. Several researchers highlighted that diversity and specialization are not exact opposites; a region can be both diversified and specialized. Diversified cities might include several specialized clusters, as diversity might be having a healthy mix of sectoral employment. Studies mainly look at the relationship between the sectorial specialization/diversification and employment growth and productivity. From all that, the concept of diversified specialization has recently occurred related to the outcome of relationships between the sectors and against the economic shocks. Furthermore, decision makers generally prefer a diverse specialization rather than just one or a few. The aim of this paper is to explore the specialization, diversification due to the manufacturing activities and furthermore diversified-specialization pattern of the 26 NUTS 2 regions of Turkey between 2009 and 2014. How the regions specialize and indicate diversification of related industries, and if they point out different patterns regarding technology levels of the industries are the main research questions. Moreover, the performance of regions is explored by dynamic shift-share analysis whether there is a relationship between the specialization/diversification pattern of regions and their advantages.

ARTICLE (THESIS)
12.An Evaluation Model For A Human Rights-Based Cultural Heritage System
Erdem Eryazıcıoğlu, Hüseyin Cengiz
doi: 10.5505/megaron.2018.57441  Pages 636 - 650
‘Toplum için kültürel miras’ anlayışının ortaya çıkması ile birlikte kültürel miras insan hakları bağlamında ele alınmaya başlamış, insan hakları kültürel miras ile ilgili kuram ve uygulamaya dahil olmuştur. Bu çalışmanın amacı evrensel, ulusal ya da yerel ölçeklerdeki bir kültürel miras sisteminin insan hakları odaklı olması için sahip olması gereken özellikleri belirlemek ve bir değerlendirme modeli oluşturmaktır. Çalışma, hak odaklı bir kültürel miras anlayışının uygulamada daha başarılı sonuç vereceği şeklinde bir iddia ileri sürmektedir. Ana hedefin hakların korunması olduğu, toplumu esas alan, yatay örgütlenmeye dayalı, yetki ve sorumluluğun tüm paydaşlarca paylaşıldığı bir sistemin hem kültürel mirasın etkin korumasını hem de insan haklarının hayata geçmesini sağlayacağı temel görüş olarak savunulmaktadır. Bu kapsamda makalede birbiri ile ilişkili üç konu ele alınmıştır. Çalışma insan haklarının incelemesi ile başlamakta ve insan hakları düşüncesinin günümüzde geldiği aşama ortaya konmaktadır. İkinci olarak kültürel miras anlayışında gerçekleşen değişim ve bu değişimin mirasın farklı boyutlarındaki yansımaları açıklanmıştır. İnsan haklarının kültürel miras kuramı ve uygulamasındaki yerinin incelenmesinin ardından, son olarak sentez niteliğinde insan hakları odaklı kültürel miras sisteminin sahip olması gereken özellikler sunulmuştur.
With the introduction of the concept of ‘cultural heritage for society’, cultural heritage addressed in the context of human rights, and human rights have been involved in the relevant theory and practice of cultural heritage. The present study aims to identify the characteristics that a cultural heritage system on a universal, national or local scale should have in order to be human rights-based and to form an evaluation model. The study suggests that a rights-based understanding of cultural heritage will be more successful in practice. It is argued as a basic view that the main objective is to protect the rights, and a society and horizontal organization-based system, where power and responsibility are shared with all stakeholders, would allow for the effective protection of cultural heritage and for the achievement of human rights. In this context, three inter-related issues are discussed in the article. The study begins with the examination of human rights and the stage in which the idea of human rights reaches today is revealed. Secondly, the changes in the understanding of cultural heritage and the reflections of different aspects of this change of heritage are explained. Following the examination of the place of cultural heritage theory and practice in human rights, finally the characteristics of the cultural heritage system based on human rights are presented as a synthesis.

ARTICLE
13.Studio Experiences in Planning Education: Muğla (Menteşe) Studio
Gizem Erdoğan
doi: 10.5505/MEGARON.2018.57689  Pages 651 - 664
Kent planlama eğitimi, sosyo-ekonomik bağlamlar üzerinden teori ve uygulamayı mekânsal çözümler eşliğinde bütünleştiren disiplinler–arası çalışma/bilim alanı olarak ifade edilebilir (Keleş, 1987). Bu bakışla kent planlamada eğitim süreci, kent–kentleşme ve kent modelleri gibi temel kavramsal–kuramsal konular, imar ve yapılaşma gibi uygulamaya yönelik konular ve stüdyo olarak tanımlanan yazılı–çizili ve görsel çalışmalar ile sorgulamayı içermektedir. Bu açıdan, stüdyo derslerinin teorik bilgilendirmeler ve pratik deneyimlerin birlikteliği bağlamında planlama eğitiminin omurgasını oluşturduğu söylenebilir. Bu çalışma, kent planlama stüdyo sürecinde deneyimlenen tecrübenin aktarılmasını amaçlamakta ve sistem yaklaşımının stüdyo çalışmalarının temelinde kullanılan bilimsel araştırma tekniği olduğu hipotezine dayanmaktadır. Çalışmanın amacı; Muğla (Menteşe) yerleşmesi örneklem araştırma alanında gerçekleştirilen planlama çalışmalarının kapsam–içerik kurgusu bağlamında yöntem izlencesi ve değerlendirme sürecinin sistem yaklaşımı üzerinden tartışılmasıdır. Bu tartışmaların odak noktası; kuramsal bilgilendirmeler ile yerinde tespit–gözlem çalışmaları ile edinilen izlenimlerin öngörülen senaryo kurgusu temelinde mekânsal ve işlevsel kimlik arayışlarının tanımlanmasına yönelik planlama yaklaşımı–modelleri üretilmesi olarak görülmelidir. Çalışmanın, stratejik mekânsal planlama yaklaşımı bağlamında senaryo kurgusu ve kentsel vizyonu öne alarak, kentsel yerleşmelerin üst ölçekte mekânsal–işlevsel kimliklerin tanımlanması ve stratejik öncelikli planlama alanlarının belirlenmesi alt ölçekte ise ünite tasarımını esas alan yöntem kurgusu ile kent planlama eğitimine farklı bir bakış açısı sunacağı düşünülmektedir.
Urban planning education can be expressed as an interdisciplinary science field that integrates socio-economic contexts, theory and practice in the context of spatial analyzers (Keleş, 1987). With this view studios are defined the education process in urban planning; basic conceptual-theoretical issues such as urban-urbanization and urban models, practical issues such as reconstruction and reconstruction, and questioning with visual studies. From this point of view, it can be said that studios constitute the main frame of planning education in the context of the combination of theoretical knowledge and practical experience. This study is based on the hypothesis that urban planning aims to convey the experience gained in the studio process and that the system approach is the scientific research technique used at the basis of studio studies. The aim of this study is to discuss within system approach the methodology and evaluation process in the scope of context-content construct of the planning studies research conducted in Muğla (Menteşe) settlement sample research area. The focal point of these discussions should be seen as the present of planning approaches-models for the identification of spatial and functional identities searches based on the basis of the scenario script foreseen by the impressions obtained with the theoretical information, on-site and observation studies and on the foreseen scenario design. In the context of strategic spatial planning approach of this study, it is thought that defining the spatial-functional identities of the urban settlements in the upper scale and determining the strategic priority planning areas by taking the scenario design and the urban vision as a foreground and the subscale is going to present a different perspective to the urban planning education with the method design based on unit design.

14.Conceptual Approaches and Their Inspiration Sources in Landscape Architecture Design Studio
Sema Mumcu, Tuğba Düzenli
doi: 10.5505/MEGARON.2018.16768  Pages 665 - 678
Esin kaynakları, tasarım süreci içerisinde fikir gelişimini tetikleyici olarak ve tasarımcıların tasarım problemini yapılandırmalarında önemli bir rol oynarlar. Bu çalışmada tasarım süreci içinde tasarım problemi-esin kaynağı ilişkisinin nasıl kurulduğunun anlaşılması hedeflenmiştir. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Çevre Tasarım Proje V dersi kapsamında izlenilen süreç, özellikle esin kaynaklarını kullanarak kavramsal yaklaşımların saptandığı erken safhalara odaklanılarak ortaya koyulmuştur.Tasarım problemi çözme süreci ders süreci ile örtüştürülmüş, bu sürece bağlı olarak öğrencilerin ortaya koyduğu kavramsal yaklaşımları ve esin kaynakları incelenmiştir. Böylece aynı alanın farklı esinlenme kaynakları ve kavramsal yaklaşımlarla nasıl farklı ürünlere dönüştüğü yansıtılmıştır. Öğrencilerin dönem sonunda teslim ettikleri konsept paftaları, raporlar ve uygulama projelerine ait görseller çalışmanın materyalini oluşturmuştur. İçerik analizi yöntemiyle ve nitel bir araştırma yaklaşımıyla öğrencilerin yansıttıkları tasarım kavramları ve bunların esin kaynakları belirlenmiş, bunların çözüm alanı-stratejilerinde nasıl farklılaşmalar doğurdukları irdelenmiştir. Sonuç olarak esin kaynaklarının öğrencilerin tasarım süreci başlangıcında yürüttükleri analizlerle doğrudan ilişkili olduğu; esin kaynağı olarak ekolojik, sosyal, kültürel ve fiziksel durumlar/olgulardan yararlanılabileceği, bunların çalışma alanındaki yapıların işlevleri, alanın fiziksel ya da kültürel özelliklerinin işaret ettiği konular aracılığıyla ortaya koyulduğu saptanmıştır. Aynı alana ilişkin farklı kavramların öğrencileri oldukça farklı senaryolara ulaştırdığı; senaryolarda yer alan etkinlikler ve mekanların da bu doğrultuda çeşitlendiği böylece tasarımlarda özgünlüğün sağlandığı görülmüştür.
Inspiration sources play important roles in design process as triggers for idea generation and tools for designers in constructing design problem. In this study understanding how the relationship between design problem and inspiration source is being formed is aimed. The process of Environmental Design Studio V in Karadeniz Technical University, Landscape Architecture Department was examined with a focus on early design phases in which conceptual approaches were determined by using inspiration sources. Design problem solving process was integrated into design studio process and the conceptual approaches determined depending on this process and their inspiration sources were examined. By using different inspiration sources and conceptual approaches, how same project site was resulted in different design products was represented. Concept posters, reports and visuals of application projects submitted by students at the end of the term were used as study materials. By using content analysis method and with a qualitative approach, design concepts and their inspiration sources adopted by students were determined, what kind of variations these concepts created in design solutions-strategies was examined. It was revealed that inspiration sources are directly related to analyses conducted at beginning phases of design; students benefit from ecological, social, cultural and/or physical situations/features, and these sources can be bring forth through functions of building/s located at site, cultural or physical features of the site. Also it was determined that different conceptual approaches to same site directed students to quite varied design scenarios; the activity patterns and space types included in scenarios were also varied in parallel to these differences, by this way authenticity of designs was achieved.

ARTICLE (THESIS)
15.A Study On Cultural Change in Places Towards the Past and the Present: The Case Study of Trabzon City Square
Filiz Doğan, Arzu Kalın, Ali Özbilen
doi: 10.5505/megaron.2018.85579  Pages 679 - 695
Bu çalışmada, kültür kavramını değişimle ilişkilendirerek peyzaj alanında somut bir tanımlama elde edilmeye çalışılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin teknolojik bağımlılığına bağlı olarak gerçekleşen değişim hızı ve bunun sonucu olarak kullanım kültürü ve mekan kullanımında yaşanan süreklilikteki kopukluklar negatif mekanları doğurur ve bu durum insan-mekan arasındaki yabancılaşmaya sebep olur yaklaşımı benimsenmiş ve bu yaklaşım içinde yabancılaşma, toplumsallaşma, aidiyet ve güven, pozitif mekan, negatif mekan kavramlarından yararlanılarak bir araştırma modeli ortaya koyulmuştur. Çalışmanın sonucunda oluşturulan araştırma modeli ile değişimin insan ve mekan arasındaki bağı azalttığı ve böylece mekansal süreklilikteki kopukluğun negatif mekanlar ürettiği tespit edilmiştir. Fiziksel sürekliliğin sağlanmaması durumunda insanın mekana ve paralelinde birbirlerine yabancılaştığı belirlenmiştir. Bu durumun bireyin uyum ve aidiyet duygusundaki azalmaya sebep olduğu saptanmıştır.
In this study, concept of the culture is tried to get a perceptible defininition in landscape workspace associating with change. The pace of the rapid changes fort he technological dependency level of the developing countries creates spaces which are similar. As a result of this, the harmony between imaginary and real spaces in the minds of the people is lost and the perceptibility is reduced, which causes alienation to the space. A studt model within the framework of the current approach is proposed by making use of such concepts as alienation, socialization, belonging and trust, positive and negative spaces. The search model that is developed in the end of the study, it was conclude that the change reduced the bond between the humans and the spaces and that the gaps in the espatial continuity produced negative spaces. It was observed that the humans become alienated to the space and to each other accordingly in the case of failurein providing a pysical continuity. It was also observed that this situationals reduced the sense of belonging and harmony of the individuals.



© 2024 Yıldız Teknik Üniversitesİ Mimarlık Fakültesİ



LookUs & Online Makale